Almanya noel pazarlarını gezme amacıyla planladığım seyahate merak ettiğim şehirlerden olduğu için Brugge’ü de ekledim iyi ki de öyle yapmışım çok sevdim! Düsseldorf’ta konakladığımız günün sabahında yola çıkıp Brugge’e vardık tüm günü burada geçirip 1 gece konakladık ve öğlene kadar yine burada olduk ardından da Brüksel’e doğru yola çıktık. Burada anlatacağım detaylar aslında Brugge’de 1 tam günü olanlar için adım adım rehber niteliğinde olacak. Vaktiniz varsa eğer 2 gece konaklamanızı öneririm, yani Brugge tam hafta sonu gidip dönmelik bir şehir. Daha fazlası da mutsuz etmez kesinlikle.
Bu seyahatte gezdiğim Brüksel, Köln ve Düsseldorf sizin de gezi rotanızdaysa rehberlerine bakmanız faydalı olacaktır. (yakında burada olacaklar:)
BRUGGE TARİHİ & MİMARİSİ
Avrupa’nın Orta Çağ ruhunu yaşatan en güzel şehri Brugge desem yanılmış olmam sanırım. Tarih boyunca yaşanan büyük savaşlardan hiç hasar almaması bu müthiş mimariyi şimdilerde görebilme imkanı bulmamızı sağlamış. Bu sebeple de zaten tam anlamıyla ortaçağ’da yaşıyor hissiye yürüyorsunuz sokaklarını. Başka hiçbir ülkede, şehirde bu durum söz konusu değil.
Brugge yıllar içinde Gotik mimarinin de etkisiyle kendi Neo-Gotik tarzını yaratmış. Zaten yüzyıllar boyunca gelişen bu tarihi dokusunu koruduğu için UNESCO tarafından da koruma altında, UNESCO korumasında olduğundan da korumaya devam ediyor gibi bir döngü içerisinde tabii. 12. Yüzyıldan kalma surları, şehrin gelişiminde önemli role sahip kanal ağı, kamusal sosyal ve dini kurumlarıyla ticaret ve kültür tarihindeki önemli aşamaları temsil eden bir dokuya sahip. Tarihi merkezdeki tüm binaların neredeyse yarısının da Flaman yapılı miras envanter listesinde olduğunu gördüm. Tüm bunlar koruma kurulları tarafından bir yapıdan daha fazlasının yani bir milletin yaşayışının ve şehre yansımasının da koruma altına alındığının bir göstergesi. Şehri gezerken bu bilgiler de aklınızın bir köşesinde olsun istedim. Noel ışıltısıyla birleşince masalsı bir hal alan bu şehri size anlatmak için sabırsızlanıyorum artık detaylara geçelim birlikte!
BRUGGE NEREDE, NASIL GİDİLİR?
Brugge, Belçika’nın Flamanca konuşulan parçası olan Flanders’de bulunuyor. Batı kısmında bulunan Brugge, Batı Flandre eyaletinin en büyük şehri. Denize uzak olmayan bir (araçla yaklaşık 30 dk) mesafede bulunduğunu söyleyebilirim. Belçika’nın başkenti Brüksel’e de araçla yaklaşık 1 buçuk saatlik mesafede. Trenle bu sürede ortalama 1 saate düşüyor hatta.
Direkt Brugge’e gelmek istiyorsanız öncelikle Belçika’nın başkenti Brüksel’e uçakla yaklaşık 3 buçuk saatlik bir yolculuk yapmanız gerekiyor. Bu yolculuğun ardından da Brugge’e varmak için en iyi seçenek tren yolculuğu. Planlamayı yapmanızı kolaylaştırmak adına seyahatlerde ulaşım için kullandığım Rome2rio linkini ekliyorum. Buradan güncel bilgilere erişerek tren ya da otobüs seçeneklerini değerlendirebilirsiniz.
BRUGGE’DE ULAŞIM İÇİN ARAÇ GEREKLİ Mİ?
Brugge zaten oldukça küçük bir şehir ve gezilecek yerleri görmenin en iyi yolu elbette yürüyerek keşfetmekten geçiyor. Bu nedenle arabaya hiç ihtiyacınız olmayacağını söyleyebilirim. Biz Düsseldorf konaklaması yapıp, her güne farklı bir rota eklediğimiz için araç kiralamayı tercih etmiştik. Sadece ana ulaşım konusunda kullandık, Brugge içinde aracı hiç kullanmadık. Dolayısıyla sadece Brugge’de geçecek bir plan yapıyorsanız hiç gerek yok.
Olur da siz de araçla Brugge’e gelirseniz diye hayatınızı kolaylaştıracak otopark noktası bilgisi de paylaşıyorum. Burası park ettiğimiz yerdi hem merkezin merkezindeyi resmen hem de fiyat/performans olarak diğer park yerlerine göre çok daha iyi bir seçenekti.
BRUGGE’DE NEREDE KONAKLADIM?
Brugge otel seçeneğinden daha çok airbnb seçeneği olan bir şehir diyebilirim. Bu bölgenin tamamı için sanıyorum otel izni yok, bundan dolayı yerel halkın çoğu evlerini airbnb konaklamasına çevirmiş. Çok güzel seçenekler de vardı fakat biz neredeyse birkaç gün kala acaba 1 gece Brugge’de kalıp ordan Brüksel’e mi geçsek diye planı değiştirince Brugge tarihi merkezine yaklaşık 30 dakika uzaklıkta kalan deniz kıyısına yakın konumdaki Blankenberge’de bulunan İbis Budget’ta konakladık. Gece geç saatte varıp erkenden yola çıktığımız için küçük olması, donanımının az olması (saç kurutma makinesi olmasını dilerdim tabi, onun olmaması çok saçmaydı aklınızda olsun bu) bizim için sorun değildi.
Bu nedenle mecburi bir konaklama yapacak olursanız öneririm. Normal şartlar altında burada konaklamaya verilen ücrete merkezde de konaklayabilirsiniz. O yüzden siz de bizim gibi son dakika otel arama durumunda kalırsanız öneririm. Brugge küçük bir merkeze sahip olduğu için konaklama seçenekleri fazla olsa da hızlı tükeniyor. Seyahatinizin tarihleri belli olur olmaz konaklama konusunu da halletmenizi öneririm. Daha gidişinize çok vaktiniz olsa bile direkt ödeme almayan seçenekleri değerlendirip rezervasyon yaptırabilir, araştırmaya devam edebilirsiniz. Sonra bakarım demeyin 🙂
BRUGGE NOEL PAZARLARI
Brugge noel pazarları ışıltısıyla göz alıcı olsa da sizinle gerçekleri paylaşacağım. Hem şehrin güzelliği hem de yeme içme yönünden ünü düşünülürse noel pazarının çok daha şaşaalı olmasını beklerdim. Belki benim beklentimin yüksekliğinden ya da Köln’den sonra buraya gitmemizden “eh işte” tadındaydı bence. Zaten biz de Düsseldorf’ta kaldığımızdan ve Brugge görmek istediğimiz bir şehir dokusuna sahip olduğundan seyahate eklemiştik. Seyahatin amacı direkt Brugge noel pazarı değildi. Şehrin güzelliği, bizim enerjimiz ve ışıltılı sokaklar derken elbette yine her şey çok güzeldi.
Brugge hem noel pazarı hem de belli noktalardaki noel ışıklandırmasıyla aslında oldukça çabalıydı diyebilirim. Emeklerine saygı duydum ama yetmemiş hahaa… Brugge’de noel pazarları 2 ana merkezde kurulmuş durumda.
Mark Noel Pazarı: Tarihi yapılarla çevrili bu eski şehir merkezi aynı zamanda noel pazarına da ev sahibi. Yiyecek içecek grubunun daha ağırlıklı olduğu bir pazar diyebilirim.
Simon Stevinplein Noel Pazarı: Simon Stevin heykelinin olduğu bu meydan şehrin diğer büyük ve önemli meydanlarından da biri. Burası ise hediyelik ürünlerin yoğunlaştığı bir pazardı.
Bu iki noel pazarını kesinlikle ziyaret etmenizi öneririm zaten gözden kaçırabileceğiniz noktalarda değil. Hem gündüz gözüyle pazarı gezin hem de akşam ışıklar altında kalabalığın içinde kaybolun. Ancak bu şekilde onlarla aynı frekans yakalanabiliyor.
Bir de Minnewater’da da yapay buz pisti ve christmas ruhuna uygun birkaç yiyecek içecek standı bulunuyor. Noel pazarı olarak sayılamaz bile ama yapay buz pisti de beklentiyi karşılayacak düzeyde değildi. Zamanınız kısıtlıysa bu büyük park merkezin biraz dışında da olduğundan eleyebilirsiniz bence.
Noel pazarlarının tamamında açılış ve kapanış saatleri de aynı. Pazardan perşembeye 10.00-22.00 arası, Cuma ve cumartesi de 10.30-23.00 saatleri arasında açık. Noel arifesi ve yılbaşı arifesinde 17.00’ye kadar ziyaret edilebilir. Noel günü ve yılbaşı günü ise sınırlı saatlerde açıkmış fakat net bilgiye erişemedim. Gideceğiniz zaman güncel saat bilgisine ulaşmak için Brugge’ün bu resmi web sitesinde bir araştırma yapmanızı öneririm.
BRUGGE NOEL IŞIKLANDIRMASI
Brugge “winter glow” olarak da adlandırdıkları noel ışıklandırmasıyla şehirde bir yürüyüş parkuru yaratmış. Bu Noel ışıklandırması eski şehir merkezinin kuzeyinde öbeklenmiş, sanıyorum 10 ayrı noktada konumlandırılmıştı. Bu noktalar arası yürüme rotası akşam bir nevi insan seli olmuştu diyebilirim. Oldukça fazla kişi tarafından takip edilen rotadaki ışık gösterilerini bir kanalın çevresinde, tarihi bir yapının üzerinde görebilirsiniz. Bu bir ışık şovu olduğundan akşam hava kararınca bu rotayı takip etmenizi öneririm. Nerelerde tam derseniz de Brugge haritasında “light installation” noktalarına bakarak güzergahı direkt takip edebilirsiniz.
Sadece noel pazarı konseptinde bir gün geçirmek isterseniz günübirlik seyahatin çok yeterli olacağını söyleyebilirim. Elbette hafta sonları normalin üstünde bir kalabalığın sizi beklediğini de bilmenizde fayda var.
BRUGGE GEZİLECEK YERLER
Brugge’de gezilecek yerler bu listeden fazlası olabilir fakat bizim gibi 1 gününüz varsa buradaki yerleri ilk sırada görmenizi öneririm. Noel ruhunu yaşarken önemli yerleri de mutlaka görelim diyenler için oldukça yeterli bir liste zaten.
Brugge, Markt: Renkli evleri, çeşmeleri ve Belfry çan kulesi ile Bruges’un eski tarihi meydanı burası. Meydanı çevreleyen evler tüm detaylarıyla izlemek isteyeceğiniz derecede güzel. Meydan gerçekten de kocaman bir noel pazarına ev sahibi olmak için biçilmiş kaftandı, öyle de olmuş.
Belfry of Bruges (Belfort): Bruges’un sembolü olan bu çan kulesi, şehrin panoramik manzarasını sunuyor. Gezerken birçok noktadan da Çan Kulesini görebilirsiniz, o yüzden gözünüz yükseklerde olsun (oo sübliminal :D) Neyse konumuza dönelim 🙂 83 metre yüksekliğindeki bu kule 13.yüzyıldan kalma bir eser ve tabii Unesco tarafından da koruma altında. Kuleye çıkmak ücretli ve 15€ olduğundan biz yukarıdan bakmış gibi hayal ederek devam ettik yolumuza.
Brugge City Hall: 1300’lü yıllardan kalan, gotik detaylı tarihi belediye binası eski şehir merkezinin ve Brugge’ün simge yapılarından. Etkileyici kubbesi ve 20.yüzyıldan kalma duvar resimleriyle tam bir Gotik sanat şaheseri niteliğine sahip. 1300’lü yıllarda yapılan bu anıtsal belediye binası, 600 yıldan fazladır şehrin yönetimine ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda düğünlerin de bu resmi kurumda yapıldığını ve düğün günleri dışında ziyarete açık olduğunu söyleyebilirim. Ziyaret dediysem ücretli elbette ve €8.
Basilica of the Holy Blood: Bu bazilika, Haçlılar tarafından Brugge’e getirildiği iddia edilen “Kutsal Kan”ın yadigarına ev sahibi olduğundan oldukça önemli bir yere sahip. 15.yüzyılda Gotik tarzda inşa edilen şapelin Geç Gotik ve erken Rönesans arasındaki geçiş döneminde bir tarza sahip olduğu da söyleniyor. Mimariye ilgi duyanlar için biraz detay ama güzel detaylar. 19.yüzyılın sonlarında da zaten bir renovasyonla başlangıçtaki gotik tarzdan neo-gotik tarza bir geçiş yaşamış diyebilirim. Bazilikaya giriş ücretsiz fakat birçok değerli sanat eserinin sergilendiği Bazilika müzesine giriş ücretli olup €5 karşılığında her gün 10.00-17.00 arası ziyaret edilebilir.
Church of Our Lady: Gotik tarzdaki bu kilise, Michelangelo’nun “Madonna ve Çocuk” heykeli ile ünlü. Aynı zamanda mimari açıdan da oldukça büyüleyici. Burası aynı zamanda dünyanın ikinci en yüksek kilisesi ünvanına da sahip olmasıyla adından söz ettiriyor. Merak edip ilk sırada neresi var diye baktım tabii durur muyum hihihi Almanya’nın Ulm şehrindeki Ulm Kilisesi’ymiş. Çok bilindik bir şeyler görürüm sanıyordum şaşırdım. Neyse üçüncü sırada bu seyahatte gördüğüm Köln Katedrali var. Bu kilisenin ondan daha yüksek olmasına şaşkınım ama 0.6 metre ile kaçırmış ikinciliği zaten 😀 neyse konudan saptık yine, dönelim. Kilisenin tuğla kulesi Brugge işçiliğinin önemli örneklerinden biri gösteriliyormuş.
St. Salvator’s Cathedral: Gotik bir kulenin yükselmesiyle iyice heybetli hale gelen bu kathedralin içi de muazzam güzel ve huzurlu. Brugge’ün en eski bölge kilisesi olarak geçen bu kilisede ortaçağ mezarları, Brüksel duvar halıları, geniş bir Flaman resim koleksiyonu da ilgi odağı.
Begijnhof (Beguinage): Burası tarihi manastır kompleksi ve huzurlu bahçeleriyle tanınan bir UNESCO Dünya Mirası alanı. Beyaz renkli evlerden oluşan bu yerleşim 1245 yılında kurulmuş. Günümüzde de yaşam alanı olarak kullanılan bu bölgede rahibeler ve bekar kadınların yaşadığı biliniyor. Bahçesinde gezebilir, bölgedeki kiliseyi ziyaret edebilirsiniz. Tek bir şartla, sessiz olmak. Evet bayağı bayağı böyle bir tabela dahi vardı. Zaten bölge evlerin düzeni ve bahçedeki ağaçların etkisiyle, belki de biraz bölgedeki rahibelerin yaşadığını bildiğimizden, öyle mistik bir haldeydi ki sessiz olma hali kendiliğinden yüklenmişti.
Canals of Bruges: Kanallarla çevrili olmasından ötürü Venedik’e benzetilir Brugge. Her kanal gördüğümüz yeri Venedik’e benzetmeyelim öncelikle ya, aynı histe birleşmiyorlar asla bence. Burası Ortaçağ etkisinde Gotik mimari eserlerin fazla olduğu bir yerleşim. Venedik ise bu mimariye karşı bir hareket olan Rönesans’ın etkisinin görüldüğü bir yerleşim. Dolayısıyla sadece su geçiyor diye nolur benzetmeyelim:D Neyse yazarın sinirlenmesi bittiyse devam edelim 🙂
Bruges’un bu ünlü kanalları, tarihi binaların ve güzel köprülerin arasında dolaşarak şehri keşfetmenin keyfini sunuyor tabi. Dilerseniz kanal turuna katılabilirsiniz hatta. Kısa sürede her yeri görmek istediğinizde ve yürümeyi tercih etmediğinizde iyi bir alternatif. Nedendir bilmiyorum ama gittiğim şehirlerde kanal turu hiç cazip gelmez bana. Yürüyerek şehri keşfedelim, karşımıza çıkan kanallar sayesinde şehre başka pencerelerden bakalım, mis.
Groenerei, Gouden-Handrei, Rozenhoedkaai güzel manzaralar sunan kanallarından birkaçı, rotanızı belirlerken bu noktalardan geçebilirsiniz.
Minnewater: Minnewater Gölü ile çevrili bu park Brugge’ün en büyük parkı. Bir zamanlar burada Hollandaca “minnen” adı verilen su perilerinin yaşadığına inanılırmış. Bu nedenle de Minnewater yani Aşk Gölü olarak isimlendirilmiş. Yaz döneminde gelirseniz mutlaka yolunuzu düşürün fakat kışın vaktiniz yoksa rotadan çıkarabilirsiniz diyebilirim.
BRUGGE YEME İÇME ÖNERİLERİ
Hafta sonu rotamızı çevirdiğimiz Brugge hem noel dönemi hem de yağmurun etkisiyle mekanların oldukça dolu olduğu bir gün haline gelmişti. Normal şartlar altında rezervasyon şartı olmayan kahvaltı mekanları dahi dolu olunca ilk gün kahvaltımızı waffle yiyerek yapmak zorunda kalmıştık 🙂 Bu nedenle gitmeye karar verdiğiniz tüm mekanlar için instagram hesaplarına, web sitelerine detaylıca bakıp en azından böyle bir durumda kalırsanız gidecek yeriniz olması adına bir mekana rezervasyon yaptırmanızı öneririm. Şimdi hem kendi denediğim yerleri hem de listemin üst sıralarında olan mekanları size anlatıcam. Programınıza en uygun olup içinize sinen yerleri seçersiniz.
Kahvaltı: Kahvaltı ve öğle yemeği menüsü bulunan Sanseveria Bagelsalon, ikinci günün sabahına rezervasyon yaptırıp kahvaltı için tercih ettiğimiz mekan oldu. Burası aynı zamanda Brugge’ün tek bagel odaklı mekanı. Tatlı ve tuzlu bagellar, smoothie bowl tabakları ve tatlılardan oluşan bir menüsü var. Bunların birleşimiyle hazırladıkları “short breakfast, salad lunch, vegan” gibi fırsat menüleri de bulunuyor. Ayrıca müslümanlar için tercih edilebilir diye işaretledikleri tabaklar da seçim yapmanıza yol gösterici olacaktır.
Biz somon fümeli avokadolu “Madison”, tavuklu “charlies” baconlı “Richard” ve ortaya da fıstık ezmeli tatlı bir seçenek eklemek istediğimiz için “billy” tercih ettik. Bagellar o kadar dolu içerikteydi ki tatlıyı çok zor yedik. Hepsi lezzetli, doyurucu ve iyi malzemeli olduğundan burada yediklerimizden memnun kaldık. İlgi alakanın güzelliği, mekanın cozy hali de memnuniyetimizi artırdı diyebilirim. Pazar günleri 09:00-15:00, diğer günler 08:00-17:00 saatleri arasında hizmet veriyorlar.
Kahvaltı için listemin en üst sırasında Boho Brunch vardı. Maalesef yer bulamadık, sizin tercih etmenizi isterim. Onun dışında listemde yer alan mekanlar ise farklı taleplere cevap verebilecek çeşitlilikte diyebilirim. Kahve odaklı kahvaltı mekanları, kruvasanlı pratik kahvaltılar ya da yeni nesil kahvaltıcılar gibi birkaç farklı öneride bulunuyorum ki siz inceleyip kendi tercihinize uygun olanla devam edin. That’s Toast, Le Pain Quotidien, Nomad, Bayu Brugge, Aux Merveilleux De Fred, Tattie’s, Tonka, Vero Caffè, Coffeebar Adriaan ve Cafune.
Waffle: Belçika sınırlarına girdiğiniz anda çikolata, waffle, sıcak çikolata hemen gündem oluyor tabii. Brugge’de çok da merkezi konumda olduğundan acaba overrated bir mekan ve o kadar iyi değil midir diye düşünsek de çok yağmurlu bir güne denk geldiğimizden direkt buraya geldik waffle için. Evet Chez Albert’den bahsediyorum. Önyargımı müthiş iyi şekilde kıran çok lezzetli waffle hamuru, üzerinde Belçika çikolatası da eklenince müthiş bir şey olmuştu. Ben çilekli versiyonu yemiştim ama krem şantili olan çok iyiydi ya, bi daha gitsem hepsi karışık alırdım nolcaksa olsun haha! Fiyatlar ise ortalama 6€’ydu. Waffle konusunda diğer öne çıkan yerler ise House of waffles ve oyya.
Sıcak Çikolata: Sıcak çikolatayı noel pazarlarının hepsinde bulacağımızı sanmıştık. Fakat bulamayınca yol üstü Le Comptoir de Mathilde’den aldık. Sıcak sütün içerisinde çikolata çubukları bırakıyorsunuz aslında ya, ben klasik sütlü çikolata tercih etmiştim ama daha bitter istemek mantıklı olacaktır. Yoğun ve istediğimiz kıvamda bi sütlü çikolata olması açısından. Bence ehh işte düzeyinde kaldı. The Old Chocolate House listemdeydi. Orası tam bunun için gösterilen yer fakat ne derece iyidir bilemiyorum. 17:30’da servisleri bittiği için akşam deneyemedik, belki siz değerlendirmek istersiniz diye yine ekliyorum.
Restoran & Birahane: Akşam yemeğini riske atmak istemediğimiz için rezervasyon yaptırmıştık, iyi ki de öyle yapmıştık. Hem noel pazarı yemek anlamında bizi tatmin etmemişti hem de yağmurda geçen saatlerden sonra iç mekanda sakince yemek yemeği istemiştik artık. Size de yine bu ihtimali düşünerek akşam bir restoran rezervasyonu yapmanızı çok öneririm. Brugge’de akşam yemeği için gittiğimiz Mozart, kendisini “more than just ribs” olarak tanımlıyor. Menülerinin ve mekanın asıl odağı domuz etiyle hazırladıkları pirzola olsa da kuzu eti, tavuk, balık gibi seçeneklerin olduğu oldukça çeşitli bir menüsü var. Genel olarak da ızgara konusunda iddialılar.
Ben etin pişme derecesi ve tadı konusunda yurt dışında bir tık rahatsız hissediyorum kendimi. Bu yüzden yine çok önerilen somondan devam ettim. Seçilen yemeklerin yanında gelen salata, kumpir derken epey doyurucu bir menü sizi bekliyor diyebilirim. Kumpirin üstüne ekledikleri hardallı bi sos vardı lezzeti müthiş yükseltmişti ya : ) Ribs konusunda ise başka bir yöntemle ilerliyorlar, sürekli servisi devam eden bittikçe eklenerek tabağın yenilendiği bir düzen var. Yani istedikçe yenilenen “all you can eat” konsepti var. Bu seçenekten dolayı da sanırım herkesin ana yemek seçme zorunluluğu var. Pişirme yöntemi sayesinde domuz etinin tadını yoğun düzeyde almıyorsunuz dedi arkadaşım denemek yemek isteyenler için bu bilgiyi de ekliyim. Steak nature de balık dışında öneri isteyenler için gelsin.
Brugge’de restoran ve birahane konseptinde listemde olan diğer mekanlar ise şöyleydi: ‘t Bagientje, Gran kaffee de Passage, Au Petit Grand, De Garre, t’ Brugs Beertje, Vlissinghe, De Verbeelding, Grillkasteeltje, Lokkedize, 2be shop / The Beerwall / 2be bar, De Gastro, Amuni, The Republic ve Joey’s.
Ortaçağ dokusunun bu kadar etkisinde olan bir şehirde bulunmadığımdan çok etkilenerek gezdiğim Brugge’ü sizin de aynı keyifle gezmenizi dilerim. Umuyorum paylaştığım bilgiler planlamanızı kolaylaştırır size de tadını çıkarmak kalır.