Gezmeyi en çok istediğim şehirler sorulduğunda ilk sırayı hep Kopenhag almıştır. Sonunda kendisiyle tanıştık ve itiraf etmem gerekirse ben fena kaptırdım kendimi ve sanırım bir şehre aşık oldum. Hiç bıkmadan, yine mi Kopenhag demeden sürekli gidebileceğim hatta imkanım olsa yaşamak isteyeceğim bir şehir burası. Fena yükselterek başlıyorum rehbere ama hadi hayırlısı 😀

KOPENHAG TARİHİ & MİMARİSİ

Kopenhag Hygge kültürüyle iç içe yaşayan hatta bunun yaratıcısı insanlarla dolu olduğu için mi acaba bu denli iyi bakmışlar şehre ve yapılara? Sokaklarının düzeni, yapıların mimarisi, her şeyin bu denli estetik olması kesinlikle kökenleriyle birlikte var olmuş ve onlara da işlemiş. Kopenhag, 1947 yılında hazırlanarak şehrin gelişimiyle birlikte olumlu şekilde dönüşen bir şehir planına sahip. Bu plan yeşil alanları koruyan, yaya erişimini destekleyen ilkeleriyle aslında mimarisinin de korunmasını sağlıyor.

Kopenhag’ın mimarisi, 17.yüzyılda inşa edilen yapılarla birlikte oluşmaya başlayıp, Frederikstaden bölgesinde konumlanan saraylarla şimdilerde ziyaret edilen önemli yapıları inşa etmeye başlamış. 19. Yüzyılın sonlarına gelindiğinde de artık yaşam bölgeleri oluşmuş. Günümüze doğru 20.yüzyılın modern katkılarıyla birlikte şehir şu anda gördüğümüz mimarisinin son halini almış.

Zaten mimarisinin etkileyiciliği artık UNESCO tarafından da taçlandırılmış durumda. Kopenhag, geçtiğimiz yılda, 2023 Dünya Mimarlık Kongresi’ne ev sahipliği yaptı. Bunu da mimarisinin de etkisiyle sürdürülebilir gelecek odaklı bir tema ile kazandı aslında. Yaşadığımız covid19 salgınından sonra kentlerin mimari tasarımının kriz zamanlarına uyumlu hale getirilmesinin ne kadar önemli olduğu üzerinden giderek kalkınma hedefleri arasına karbon nötr kent olmayı da eklemişler. Zaten şehre gittiğinizde temizliğin ötesinde atık ayıklama gibi konuların onlar için öylesine kolayca ve sıradanlaşmış şekilde çözüldüğünü göreceksiniz ki. Bizler için mevzu olan her şey “zaten bu böyle yapılır, başka nasıl olacaktı ki?” bakış açısıyla içselleşmiş durumda. Bisiklet kullanımı bu denli yaygın olan hatta araç kullanımını negatifleyen bir ülkenin zaten karbon nötr olma hedefi de oldukça gerçekçi. Bisiklet ve yaya dostu şehir merkezi, gelişmiş kamusal alanları ve çağdaş mimari eserleriyle Kopenhag her zaman en iyi şehir planlama örnekleri arasında ilk sıralarda olmaya devam edecektir. Bu denli önemli bir şehirde olduğunuzu bilerek gezmenizi istediğim için anlatmak istedim biraz.

KOPENHAG DİYİNCE İLK AKLA GELEN: HYGGE

Kopenhag ile sınırlandırmak belki de yanlış olur bu kavramı ama Danimarkalıları tanımlayan en önemli kavram diyebiliriz Hygge için. Kavram diyorum çünkü bu bir kelimenin çok ötesinde. “Rahatlık” olarak çevirebiliriz ama asla karşılığı olamaz. Çünkü hygge hayatı güzel kılan soyut ve somut şeylerle kendini çevrelemekle ilgili. Sıcaklık, ışık, mumlar, mevsimsel taze yiyecekler, içecekler, battaniye, bol bir kazak, kitap gibi somut şeyler ya da arkadaşlar, aile, kahkaha, sohbet gibi soyut güzellikler hygge ortamını oluşturmaya yardımcı olur.

Kopenhag’da tam olarak tanımlayamayacağınız o rahatlığın ve iyi hissetme halinin karşılığı aslında tam bu kavram. Gittiğiniz bir kahveciden yansıyan mum ışığı, loş ortam aslında onların evlerinde de benimsedikleri bir hayat biçiminden geliyor. Belki de soğuk ve karanlık kış günlerini güzelleştirmeye çalışırken bu ruh ortaya çıkmıştır ama eminim ki yazın gittiğinizde de bu hissi daha sosyal kavramlar üzerinden hissedeceksiniz. Her durumdan keyif almaya odaklanan bir toplumun yanındasınız aslında. Onların hayattan keyif alma biçimlerini gözlemleyip şehre döndüğünüzde hygge ruhunu yaşamaya devam edebilirsiniz.

KOPENHAG’A NE ZAMAN GİDİLİR & KAÇ GÜN KALMALI?

Bu başlığı açmak zorunda kaldım çünkü burada ekstrem saat durumları var. Şöyle ki, kış aylarında hava 15.00’de kararmaya başlıyor, şakasız:D Saat 16.00 sularında bayağı akşam olmuş gibi bir karanlık içerisinde olduğunuzu bilmelisiniz. Bu durum da haliyle hava aydınlıkken gezip görelim bol bol denilen süreden çalıyor. İlkbaharla birlikte işler biraz güzelleşiyor ve yaz döneminde gün batım saati 22:00’ı buluyor. Dolayısıyla neredeyse tüm günü şehri keşfetmek için değerlendirebilirsiniz.

Yaz saati uygulaması 31 Mart-27 Ekim tarihlerini kapsıyormuş bu yıl (2024). Dolayısıyla bu tarih aralığında gitmek çok verimli olabilir. Kış döneminde şehri gezmek için daha fazla güne ihtiyaç varken, yaz döneminde daha az gün yeterli olacaktır. Aşağıdaki grafiği çok anlaşılır ve faydalı bulduğum için de ekliyorum. Her yıl ufak farkları olacağından bu grafik yeterli olur ama kaynak kısmındaki linke tıklayarak güncelliğini kontrol etmenizi tavsiye ederim. 2050 yılında falan okursanız:D

Kaynak: © WeatherSpark.com

Tüm bu bilgileri bilmeme rağmen ben naptım? Bu seyahat için Mart ayını, havanın pek de iyi olmadığı hatta yağmurdan fena ıslandığım anlarla dolu bir dönemi seçtim 😀 Çünkü bazı indirimli biletler vardır… Siz de eğer bu sebeplerle kış döneminde gidiyorsanız hiç endişeniz olmasın. Çünkü buna rağmen şehre bayıldım. Yaz döneminde de gitmeyi çok istiyorum, yazın gittiğimde Nordik atağı geçiririm herhalde 😀

Kış döneminde 4 gece 5 gün konaklama ile şehri gezdim. Daha fazla gününüz varsa asla fazla gelmeyeceğini söyleyebilirim rahatlıkla. Fakat daha az günü de açıkçası önermem. Bolca Nordik restoran keşfetmek, müzelerini gezmek, tüm görülesi yerlere gitmek istiyorsanız minimum 4 gece konaklamalısınız. Net konuştum evet ama bazen direkt öz bilgi almak isteyenler oluyor, onların işini kolaylaştırmış olalım hahahaa

KOPENHAG NEREDE, NASIL GİDİLİR?

Kopenhag, Danimarka’nın başkenti ve Zelanda adasının doğu kıyısında yer alıyor. Kopenahg, Øresund Boğazı ile İsveç’in Malmö kentinden ayrılıyor. Haliyle Kopenhag’a her gelen gelmişken Malmö’ ye de uğruyor 🙂 Tabi buraya gelmek için önce bir Kopenhag’a varalım. İstanbul’dan 3 buçuk saatlik bir uçak yolculuğu yaparak Kopenhag Havalimanı (CPH)’na varıyoruz. Kopenhag Havaalanından trenler gündüzleri 10 dakikada bir kalkıyor ve 15 dakikalık bir yolculuk sonunda Kopenhag şehir merkezine varıyorsunuz. 24 saat çalışan bir metro sistemi de olduğundan akşam ya da gece bekleme süreniz artsa da çalışan ve 15 dakika süren bir ulaşıma sahip olacaksınız. Metro sistemi ve duraklar için resmi kaynaklarından bir ulaşım görseli de ekliyorum hemen.

Kopenhag’ın çevresindeki şehirlere uzaklığına da şöyle bir bakalım. Seyahatinizi planlarken birkaç şehir görmeli plan yaparsanız bu bilgiler faydalı olabilir. İsveç’in Malmö şehri Kopenhag’a 45 dakika Helsingborg şehri ise 1 buçuk saatlik mesafede. İkisi için de Kopenhag’ın ana tren istasyonu Nørreport Station’ dan kalkan trenleri kullanabilirsiniz.

Kopenhag, Baltık Denizi’ni aşınca Almanya’ya da ulaşılabilir bir konuma sahip. Almanya’nın kuzeyindeki Hamburg şehri de Kopenhag seyahatleri için ek bir durak haline gelebiliyor böylece. Biz de bu fikirle yola çıkarak bu seyahatten sonra Hamburg’a geçmiştik. (Hamburg blog yazısı tamamlanınca buradan Hamburg gezi rehberine ışınlayacağım sizi söz hihiii) Bunun için Flixbus ile 6 saatlik bir otobüs yolculuğu yapmıştık.

Tüm bu aktarmaları planlamak için resmi ulaşım sayfalarına bakabilirsiniz. Güncel fiyatlar, saatler hep buradaki metro ulaşım sayfasında ya da buradaki genel ulaşım sayfasında. Rotanıza göre faydalanmanız için ekledim.

ŞEHİR İÇİ ULAŞIM İÇİN ARAÇ YA DA BİSİKLET KİRALAMAK GEREKİR Mİ?

Kopenhag’da ulaşım için en çok kullanılan şey kesinlikle bisiklet! Bunun zaten yaygın olduğunu gitmeden elbette duymuştum biliyordum fakat böylesini hayal etmemiştim doğrusu, inanılmaz iyiler! Zaten tamamen bisiklet kullanımını ön plana çıkaran bir ulaşım sistemi geliştirmişler. Tüm yollar buna göre organize edilmiş. Nordik insanlarımız soğuktan zerre etkilenmediği için -yani ben buna tamamen inandım artık- sabah işe giderken, işten dönerken, gece dışarı çıkarken hep bisiklet kullanıyorlar. Biz bisiklet kiralayarak bu deneyimi yaşasak mı diye düşündük ama açıkçası hem soğuk bizim tahammül edeceğimiz seviyede değildi hem de o kadar profesyonel şekilde bisiklet kullanıyorlardı ki biz düzene de hakim olmadığımızdan daha sonraki ziyaretlerimizde, belki yaz seyahatlerinde değerlendirmek için bu fikri kenara aldık. Eğer siz bu konuda istekliyseniz bisiklet kiralama için Kopenhag resmi web sitesindeki bu sayfaya bakabilirsiniz, firmalar konusunda yönlendirmesi var. Bir de bisiklet kullanma kuralı konusunda hazırladıkları yönlendirici bir video buldum araştırırken. Eğer bisiklet kullanacaksanız bu videoya mutlaka göz atın, güvenli sürüş için inanın şart hafife almayın, ne kadar iyi kullandıklarını gördüğünüzde keşke izleseydim demenizi istemem 🙂

Bunun dışında şehri gezmek için araba kiralamanıza kesinlikle gerek olmadığını söyleyebilirim. Çünkü zaten dediğim gibi öncelik bisikletliler ve yayalarda olduğundan araç kiraladığınızda hem park etme hem sürüş açısından konforlu olmayacaksınız. Bunun yerine şehirdeki estetik yapıları ve sokakları kaçırmamak için yürümenizi tavsiye edeceğim. Her sokağı birbirinden şahane olduğu ve her yer birbirine oldukça yakın olduğu için birkaç sefer hariç hep yürüdük.

Birkaç sefer hariç kısmında da tren ya da motor kullandık. Çok yağmurlu bir günde konakladığımız yerden trenle şehir merkezine varmıştık. Bir de Holmen Bölgesi’nden merkeze geçmek için deniz yolunu aşmak gerektiğinden motor kullanmıştık. Tüm bu şehir içi ulaşımı sağlarken bu resmi siteye bakarak planlama yapabilirsiniz.

KOPENHAG CITY CARD ALMAK GEREKLİ Mİ?

Neredeyse tüm Avrupa şehirlerinde olan “city card” uygulaması Kopenhag’da da var. Bu kartlar aslında şehirde ücretsiz ulaşım imkanı ve yanında tanıdığı ek haklarla birlikte şehri gezmek için bir fırsat kartı gibi düşünülebilir. “Copenhagen Card” 2 alternatif sunuyor. Birincisi 80’den fazla fırsatı barındıran, tüm ulaşımların ücretsiz olduğu “Discover”, ikincisi de 40’dan fazla fırsatın olduğu ve şehri turistik olarak gezdiren “sight-seeing buses”ı ücretsiz kullanma imkanı bulunan “Hop” seçeneği.

Bu kartların fiyatlandırılması 24,36,48 saatlik olarak değişiyor, başlangıç fiyatı ise 62€. İçerisinde National Museum gibi müzeleri gezmek, Kanal turuna katılmak, Round Tower’a çıkmak gibi şehir aktivitelerini yapma imkanları olduğundan dolayı toplamda bakıldığında fiyatları yüksek değil. Şehirde görmek istediğiniz yerlere ve fiyatlarına bakarak karar vermenizi öneririm. Ben şehirde 4 tam gün bulununca müze gibi uzun vakit geçireceğim aktiviteleri rotaya dahil edemeyeceğimi anlayınca city card almadan seyahati tamamladım. Çünkü kış döneminde zaten gün ışığından maksimum faydalanmaya çalışırken müzelerin de bu saatlerde ziyaret edilebilir olması pek de istediğim bir şey değildi. Yaz döneminde gitmiş olsam değerlendirebilirdim. Gün bitmediğinden aktivite sayısını artırmak, kanal turu yapmak güzel olabilir. İyi bir değerlendirme yapıp karar vermenizi ve özellikle istediğiniz aktiviteler için gerekiyorsa rezervasyon yaptırmanızı öneririm. Copenhagen Card kullanan konukların ortalama olarak %30 tasarruf ettiğini belirtmişler ama ne kadar çok aktiviteden yararlanırsanız kartı kullanmak o kadar karlı hale gelir tabii.

Buradan güncel bilgileri, city card’a dahil olan yerleri görebilirsiniz. Linke tıkladıktan sonra uygulamasını indirebilir, kartı önceden satın alıp oraya gittiğinizde ilk basımla birlikte aktive edebilirsiniz. Dijital versiyonu bence çok kullanışlı olmuş ama eğer uygulamadan almak istemezseniz de yine linkten kartın ön siparişini verebilir, havalimanına vardığınızda da kartı alıp kullanmaya başlayabilirsiniz. Her şekilde önceden almak avantajlı olacaktır. Hem vakit kaybetmezsiniz hem de havalimanından şehre kartı kullanarak ulaşırsınız.

ŞEHİRDE İNTERNET KULLANIMINIZ İÇİN ÖNERİM: E-SİM UYGULAMASI

Son dönemde seyahatlerimi planlayıp paylaşırken en çok aldığım sorulardan biri internet ile alakalı olduğu için Instagram üzerinden sıklıkla bu konuda hatırlatma yapıyorum. Bu kez burada da detaylıca bahsetmek istedim. Ben yurtdışı seyahatlerimde e-sim uygulaması olan Airalo’ yu kullanıyorum. Herhangi bir iş birliğimin olmadığı tamamen hayatımı kolaylaştırmasından sebep sizinle paylaştığım bir uygulama olduğunu da eklemek isterim.

Airalo telefonunuza indirdiğiniz bir uygulama üzerinden aldığınız bir elektronik sim kartı aslında. 200’den fazla şehirde kullanılabiliyor. Kopenhag da onlardan biri tabii. Uygulama içerisinde 1 GB, 5 GB gibi farklı boyutlarda interneti satın alabiliyorsunuz. Satın alma işleminden sonra telefonunuza kurulumunu yapmanız gerekiyor. Bu kurulum da oldukça basit şekilde uygulamada anlatılıyor. Kolayca erişmeniz için buraya detaylı video ve anlatım linkini bırakıyorum.

Bu e-sim sayesinde havaalanında uçaktan iner inmez uygulamayı aktif hale getirip interneti kullanmaya başlıyorum. Otele ulaşırken internet bulmaya çalışmak, gittiğim yerlerde internet için bir hat vs aramak gerçekten can sıkıcı oluyordu onu çözmüş oldu. Zaten bu e-sim uygulaması o ülkedeki şehirdeki internet hizmetlerinden faydalanıp en iyi olanları sunuyor. Bir de diğer iyi yanı şu, kendi numaramı kullanmaya devam ederek internetten faydalanıyorum. Biliyorsunuz bazı yerlerde hat almanız falan gerekiyor ki cidden uğraşılması zor ve karışık bir durum. Airalo’ yu bir kere kurmanız yeterli bu arada, sonraki seyahatler ekstra kolaylaşıyor süreç.

Son olarak eğer Airalo uygulamasını kullanmaya başlayacaksanız buradaki link üzerinden telefonunuza indirebilirsiniz. Kaydolurken ve ödeme adımında BURCU3227 kodunu kullanırsanız hem siz hem de ben 3 $ kazanıyoruz. Bu uygulamayı indiren herkese tanımlanan bir kod. Siz kaydolduktan sonra size de tanımlanacak siz de arkadaşlarınızla dilerseniz kendi kodunuzu paylaşabilir ve tavsiye ödülü alabilirsiniz. Eğer benim tavsiye kodumu kullanarak kaydolursan da şimdiden çok teşekkür ederim 🙂

KONAKLAMA İÇİN ÖNERDİĞİM BÖLGELER HANGİLERİ? NEREDE KONAKLADIM?

Kopenhag için konaklamayı tercih ettiğimiz bölge hem Nørrebro hem de Vesterbro bölgelerine yakınlığı, ama merkezin ortasında olmadığından da fiyatların daha ulaşılabilir olduğu Fredericksberg olmuştu. Yine konaklayacak olsam bu 3 bölgeden birini tercih ederdim. Zaten yan yana mahalleler gibi düşünebilirsiniz.

Kopenhag’ın Fredericksberg Bölgesi’nde Avenue Hotel Copenhagen’da konakladık. Bu otel Brochner Hotels grubuna bağlı ve gruptaki en uygun fiyatlı seçenekli oteldi. Şehir merkezinde ya da daha konforlu seçenekli otelleri de var ama bizim için burası fiyatı sebebiyle öne geçmişti. Her şeyiyle memnun kaldığımız için de size rahatlıkla önerebilirim. Bu otelden referansla da diğer otellerinin daha da iyi olacağını düşünerek onlara da bakmanızı tavsiye edeceğim. Diğer otelleri ve detaylı bilgiler için kendi web sitelerini de buraya ekliyorum, inceleyip kendinize uygun olanı değerlendirebilirsiniz.

Oteli seçerken cazip gelen özelliklerden de bahsedeyim size kısaca. İlki organik ürünlerle hazırlanan müthiş bir açık büfe kahvaltısının olması. Ee Rotabu bunu beğenir ilk tabi 😀 Şehirde menüsünü denemek istediğim çok fazla mekan olmasına rağmen mekanlar zaten daha açılmamışken otelde kahvaltı yapıp güne başlamak gerçekten çok pratik oluyor. Avrupa şehirlerinde genelde kahvaltıları yetersiz buluyoruz evet ama zaten Türk kahvaltısı beklentisiyle gitmek biraz anlamsız oluyor aslında. Burada ise detoks suyundan şampanyaya, yulaf kaseleri için malzemelerden sıcak servise kadar her şey dahildi. Bunun yanı sıra “wine hour” ve “nightcap hour” uygulaması da var. Her akşam 17.00-18.00 saatleri arasında otelin kendi housewine şaraplarından 1-2 kadeh şarap servis ediyorlar. Bu uygulamanın daha güzel yanıysa şu, sadece kaldığınız otelde değil grup otel bünyesindeki tüm otellerde kaldığınız oteli ve oda numaranızı söyleyerek şarap saatine katılabiliyorsunuz. Biz mesela o saatlerde merkezde bulunan bir otellerine daha yakındık ve akşam yemeği için civarda olacaktık. Dolayısıyla sırf şarap saati için otele dönmezdik ama yakındaki otellerine gidip bu deneyimi orda yaşadık. Nightcap uygulaması da yine aynı mantıkta uygulanıyor. Bu kez şarap yerine gece içkisi kapsamında mini kokteyl, likör servisi yapıyorlar. Aslında bu uygulamalar insanların sosyalleşmesine evinde gibi hissetmesine destek olmak için çıkmış. Gerçekten de bunu başarmışlar diyebilirim, otelin lobisi her daim hareketli, kalabalık ve enerjikti. Odaların düzeni, temizliği konusunda da sorun yaşamadık. Bir de birçok yerel restoran ve alışveriş dükkanında geçerli olan bir indirim kodu da veriyorlar. Farklı opsiyonlar ve şartlara bağlı olarak kullanabiliyorsunuz.

Bizim kaldığımız otel merkeze biraz uzaktaydı ve güncel olarak kontrol ettiğimde de yenileme çalışması için şu an kapalıymış. Ben şarap saati için merkezde uğradığımız Hotel SP34’ü öneririm. Bir de hem paylaşımlı hem özel odalı seçenekleri olan hostel de açmışlar. Dilerseniz o da genç nüfus fazla olacağından yine iyi bir seçenek olabilir. Bildiğimiz hosteller gibi düşünmeyin, bir bakın çok iyi duruyor ve yeni olması avantaj.

KOPENHAG’IN GÖRÜLMESİ GEREKEN MAHALLELERİ

Kopenhag’ın gezilecek yerlerini detaylandırmadan önce öne çıkan mahallerine genel hatlarıyla bakalım istedim. Aslında küçük bir şehir gibi düşünülse de öyle değil. Her mahalle kendine özgü ve bir noktadan sonra hangilerini gezmek gerekir sorusu gündem olabiliyor.

Kopenhag şehir merkezi: Kopenhag’ın tüm tarihi yapılarının, saraylarının ve bahçelerinin bulunduğu eski şehir merkezi şu anda da şehrin kalbi olmaya devam ediyor. Zaten es geçmeniz imkansız ama listenin başında da olması şart. Zaten Kopenhag diyince ilk akla gelen manzara noktalarından Nyhavn da burada.

Norrebro: Kopenhag şehir merkezinin çepere doğru genişleyen kısmında komşu mahallesi Norrebro. Yine burada da tarihi yapılar devam ediyor Burası ayrıca parklarıyla da yoğun bir bölge, adını sıklıkla duyacağınız Superkilen park da bu mahallenin bitiminde hemen.

Frederiksberg: Merkezden biraz uzaklaştıkça yerel halkın yaşadığı bölgelere geliniyor hep gittiğiniz şehirlerde de fark etmişsinizdir. Burada da durum aynı aslında. Güzel kahvecilerin, müzelerin yoğunlaştığı bir mahalle aynı zamanda.

Vesterbro: Burası da yerel halkın olduğu bölgelerden ama mahalleyi en ünlü kılan şey Avrupa’nın en popüler eğlence parkı Tivoli’ ye ev sahibi olması diyebilirim.

Refshaleoen & Holmen & Christianshaum: Bu üç mahalle kanalın karşısında kalan mahalleler. Bu tarafa geçmek için Vesterbro ya da şehir merkezinden karşıya yaya yolu bulunan köprüleri ya da Opera Merkezi’ne giden vapurları kullanabilirsiniz. Özgür şehir Christiania’ nın bulunmasıyla öne çıkan Christianshaum, opera merkezinin bulunduğu Holmen, açık food court alanı Reffen ile popüler olan Refshaleoen ziyaret edilebilir.

KOPENHAG GEZİLECEK YERLER

Kopenhag’ın öne çıkan mahallerine gittiğinizde gözden kaçırmanızı istemediğim saraylar, tarihi yapılar, bahçeler de var. Bazen her yeri görmeye gezmeye imkan olmaz biliyorum. O zaman da kendinizi bir yerlere yetişmek zorunda hissetmeyin. Unutmayın ki tatildesiniz ve her yeri görmeseniz de o tatil sizin tatiliniz. Bırakın yetişmesin, tekrar gidince görülsün. Bu liste eğer vaktiniz var ve bu şekilde seyahat sizi mutlu ediyorsa görmenizi önerdiklerimin bir özeti aslında. Bunu da belirtmek istedim bu arada belki birilerine duymak iyi gelir. Şimdi isteyenler için listemize bakalım.

Nyhavn: Kopenhag’ın simgesi olan en önemli yerlerden biri burası. 17. yüzyıldan kalma renkli şehir evlerinin kanalın etrafında oluşturduğu bu görüntü görülmeye değer. Zaten tam bir “bana Kopenhag’dayım demeden Kopenhag’da olduğunu anlat” noktası burası. Neredeyse şehre gelen herkesin buradan fotoğrafını görmek mümkün gibi. Bu renkli evler restoran veya kafe olarak hizmet veriyor. Dilerseniz bu restoranlarda oturup manzaranın tadını çıkarabilir dilerseniz de kanal turuna katılıp tekneden izleyebilirsiniz.

Rosenborg Palace: 16.yüzyılda Kral 4. Christian’ ın yazlık sarayı olarak yapılan bu saray Hollanda Rönesans stilinde inşa edilmiş. Rosenborg sarayı, yaklaşık yüz yıl boyunca Danimarka krallarının makamı olarak da kullanılmış.1838’de ziyarete açılan kale aynı zamanda Kraliyet Mücevherleri ve Danimarka Krallık Sembolleri gibi kraliyet koleksiyonlarını sergileyen bir müzeye de ev sahipliği yapıyor. Kalenin kendisi kadar bahçesi de oldukça görkemli. Ülkedeki en eski kraliyet bahçesi olmasıyla da önemli. Sararmış çiçekleri ve yemyeşil haliyle bile kendisine hayran kaldık, baharda müthiş olur.

Christiansborg Palace: Bir zamanlar krallara ve kraliçelere ev sahipliği yapan Christiansborg Sarayı, şimdi Danimarka Parlamentosu, Yüksek Mahkeme ve Devlet Bakanlığı’na ev sahipliği yapıyormuş. Aynı zamanda içeride kraliyet ailesine ait eşyaların sergilendiği bir müze de bulunuyor. At turlarının düzenlendiği bir meydana da sahip. Biz bir geçiş anına denk geldik, fakat başka bir gün aynı saatlerde geçerken yoktu. Açıkçası saat/gün bilgisinden emin değilim ama bu an, sarayın etkisini iyice yükseltti diyebilirim.

Sarayın bir parçası olan kuleye ücretsiz olarak çıkabilir ve şehre yukarıdan bakabilirsiniz. Kuleden şehre bakmak için birçok nokta var ama ücretsiz olan bu kule kesin listenizde olsun. Zaten oldukça yeterli ve keyifli bir şehir manzarası sunuyor. Hava karanlık ve sisli olunca biraz görüş mesafesi azalmış olsa da farklı bir ambiyans yarattığı için sevdim.

Bir de sarayın önünden yürüyüp kanala doğru baktığımızda şöyle bir manzara karşımıza çıktı. Sanıyorum her dönem yok çünkü daha sonra gidenler bu yansımalı ışıkları görmediğini söyledi. Ee kışın gitmek de bazen iyi oluyordur diyelim:D Sanırım burada kanal turları yapılıyormuş. Güneşin yansımasıyla ortaya çıkan bu görüntü, müthiş estetik Kopenhag yapıları ve kanalda keyif yapan bir grup insanla birleşince tam olarak hygge unsuru oldu bence. Vindebrograde, Højbro köprüsü, Christiansborg Slotspots boyunca yürürseniz bu manzarayı yakalarsınız.

Amelienborg Palace: Amalienborg Sarayı, Kraliyet Ailesi’nin Kopenhag’daki ikametgahı olmasıyla günümüzde yüksek öneme sahip. Amalienborg kompleksi, sekizgen bir avlu etrafında inşa edilmiş dört saraydan oluşuyor. Sarayların hepsi de birbirinin aynısı ve rokoko (İnce ve keskin çizgiler ile zarif stilin ön planda olduğu) tarzında inşa edilmiş. Avluda ise Frederick V’ in atlı heykeli bulunuyor. Oldukça görkemli bir meydan olduğunu söyleyebilirim. Bu saray, Christiansborg Sarayı’nın 26-27 Şubat 1794 gecesi yanmasından sonra kraliyet ikametgahı olmuş bu arada. Kraliyet tarafından kullanıldığı için Muhafızlar (askerler) tarafından korunan bir saray ayrıca. Askerlerin değişiminin olduğu öğlen saatine denk gelmeye çalıştık ama olmadı, eğer izlemek isterseniz saat 12:00’de oralarda olun.

Royal Library Garden: Kraliyet Kütüphanesi’nin huzurlu bahçesi olarak konumlanan bu bahçe, 1920’lerde eski şehir dokusunun ortasında kurulmuş. Christiansborg Sarayı’nın hemen arkasında bulunuyor. Ortada sığ bir süs havuzu, kenarlarda banklar ve alabildiğine yeşil. O kadar keyifli bir ambiyansı vardı ki. Tarihi yapılar ortasında cennet gibi. Yazın çimlerin insanlarla dolup taştığına eminim. Kopenhag’a bahar ya da yazın gidiyorsanız çantanızda hep yere serilmeye hazır bir örtü olmasını tavsiye ediyorum bu vesileyle. Çünkü şehirde her yer park ve bu müthiş bir şey.

Bahçede bir de Danimarkalı filozof ve teolog Søren Kierkegaard’ın heykeli bulunuyor. Varoluşçuluk üzerine çalışan filozof, “varoluşçuluk bizzat somut olan insanın yaşamıdır” düşüncesini savunuyormuş. Kierkegaard, varoluş düşüncesinde insana odaklanarak, insanın kendi özünü, özgür seçimleri ile ortaya koyduğunu ileri sürmüş. Bir kütüphane bahçesi için daha doğru bir saygı heykeli olamazdı sanırım. Çok beğendim, sizinle de bu detayı paylaşmak istedim.

Tivoli: 1843 yılında yurtdışındaki park ve bahçelerden ilhamla kurulan Tivoli, günümüzde Avrupa’nın en çok ilgi gören eğlence parkı olmakla kalmayıp artık ilham alınan bir konuma sahip. Burası temelde kocaman bir alana kurulu eğlence parkı. Sezonluk olarak açıldığı için biz yakalayamadık. Sene içinde 3 periyotta parkı ziyaret edebiliyorsunuz. Açık olduğu en uzun dönem yaz sezonu. Bu sene (2024) 22 Mart-22 Eylül tarihlerinde açık. 10 Ekim – 3 Kasım tarihlerinde Hallowen için, 15 Kasım – 5 Ocak tarihlerinde de christmas için açılıyor. Önemli olan diğer bir konu da parka girişin ücretli olması. 155 DKK ödeyerek parka girip ortamı gezebilirsiniz. Onun dışında yemek alanları ve oyun alanları için ekstra para ödemeniz gerekiyor. Giriş ücretine herhangi bir şey dahil değil. Gittiğiniz dönem güncel bilgilerine bakmanız için web sitelerini şuraya bırakıyorum. Kontrol etmekte fayda var.

Botanical Garden: Kopenhag Üniversitesi bünyesindeki Botanik Bahçesi, şehrin içinde kocaman bir alana yayılmış durumda. 10 hektarlık bir alanı kaplayan bahçede en çok ilgi odağı olan kısım sera bölümü olsa da parkın tamamı yemyeşil ve sadece parktan geçerek yürüyüp rotaya devam etmek bile müthiş iyi gelecektir. Bahçede aynı zamanda bir “kelebek evi” de bulunuyor. Yaz aylarında açık olduğu bilgisini de iliştiriyorum. Bahçeye erişim ücretsiz ama kelebek evine giriş 70 DKK, yani ortalama 300₺.

The Marble Church (Frederik’s Church): Kopenhag’ın bence en etkileyici kilisesi burasıydı. Karakteristik bakır yeşili kubbesiyle öyle ihtişamlıydı ki hayran olmamak elde değil. Aslında şimdilerde bu kadar ilgi gören kilise aksaklıklar sebebiyle de bu kadar güzel diyebilirim. Sarayın mimarı 1749 yılında projeye başlıyor fakat 1754 yılında vefat ediyor. Ardından yüz yıldan uzun bir süre bina yarı bitmiş halde kalıyor. 1800’lere gelindiğinde orijinal plana uygun bir kilise inşa edilmesi kararı veriliyor ve bütçenin kısıtlı olması sebebiyle inşaata mermer kireçtaşı bloklarıyla devam ediliyor. Böylece orijinal adı Frederik Kilisesi olmasına rağmen halk daha çok Mermer Kilise adını kullanıyor. Her gün halka açık olan kiliseyi ücretsiz ziyaret edebilirsiniz. Tepesindeki kule de yine bir manzara noktası ve cumartesi & pazar günleri 13.00’de ziyaretler başlıyormuş. Rezervasyonun olmadığını belirtmişler ama her ihtimale karşı güncel sitelerinin linkini bırakıyorum. Gitmeden kontrol edebilirsiniz.

Church of Our Savior: 1752 yılında tamamlanan bu kilise Danimarka’nın en ünlü kiliselerinden biri. Burası da kilise olmasının yanı sıra Kopenhag’ın en güzel manzaralarını sunan, şehri her açıdan görebileceğiniz bir manzara noktası. Kiliseye giriş ücetsiz ama tepesindeki kule ücretli. Kuleye çıkmak ücretli ve 69 DKK, eğer Copenhagen Card’ınız varsa onunla ücretsiz giriş yapabilirsiniz. 09-20.00 saatleri arasında açık olan kuleye çıkmak için rezervasyon yaptırmanızı önerebilirim. Çünkü yoğun saatlerde kule maksimum ziyaretçi kapasitesine ulaşırsa rezervasyonla içeri alıyorlarmış.

Church of Our Lady: Neo-klasik tarzda gösterişsiz ama heybetli bu kathedralin yapımına 1800’lü yıllarda inşa edilmiş. Kathedral kadar ilgi çeken ise etrafındaki İsa ve on iki havarinin heykelleri. Önce heykeller kilisenin nişlerine inşa edilmiş aslında, sonra bu soruna sebep olunca mimar onları daha uzun şekilde yaparak daha çok ilgi odağı yapmış. Kral hareket:D  Hem kilisenin içi, hem de çevresi görülmeye oldukça değer.

Copenhagen City Hall (Radhaus): Kopenhag’ın merkez mahallesinde hatta burayı merkez yapan unsurlardan biri Radhaus yani Belediye Binası da bulunuyor. 1905 yılında tamamlanan yapı için İtalya belediye binalarından ilham alınmış o yüzden de içerideki dekorasyon, korkuluklar, duvarlar biraz İtalya Rönesans mimarisine göz kırpıyor. Binanın içini gezebilir, kuleye çıkıp bir manzara noktası daha yakalayabilirsiniz. Geçtiğimiz sene oradayken restorasyon vardı bu nedenle kule kapalıydı. 2024 itibariyle açılmış, hafta içi 11-14.00 cumartesi günleri ise 12.00’ye kadar ziyaret edebilirsiniz. Copenhagen Card ile giriş ücretsiz, kartınız yoksa 40 DKK ücretli.

Rundetaarn: 17. Yüzyılın başlarında Danimarka’nın astronomik başarılarıyla ünlü olduğu bir dönemde inşa edilmiş bu gözlemevi, Avrupa’nın aktif olarak çalışan en eski gözlemevi olma statüsüne de sahip. Bu sarmal, spiral kule tepeye doğru çıktıkça Kopenhag’a tepeden bakma imkanı sunan bir manzara noktası halini alıyor. Kış sezonunda 10-18.00, yaz sezonunda ise 10-20.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir. Copenhagen Card ile girişler ücretsiz, kartınız yoksa giriş ücreti 40 DKK, yani yaklaşık 180 ₺. Kulede gözlemevi dışında bir de büyük bir kütüphane bulunuyor.

Kastellet: Şehir merkezinin kuzeyine doğru haritaya baktığınızda yıldız şeklinde bir alan gördüyseniz burayı gezilecek yerler listesine muhtemelen almışsınızdır. Beşgen şeklindeki bu Kale, 1600lü yılların sonunda inşa edilmiş ve günümüzde de Danimarka ordusu tarafından kullanılıyor. Bunun yanı sıra halka açık olması da garip gelmişti ama halka açık yerleri sevdiğimiz için sorgulamayıp gezelim. Limanın girişini koruma amacıyla inşa edilen bu kulenin olduğu alanda 2.Dünya Savaşı anısına bir şehit anıtı, her iki tarafında sıralı 2 katlı yapılarla oluşan bir kışla alanı da bulunuyor. Büyük bir askeri parkın içerisinde yürüyor gibi hissettiğim bu bölge sessizliği ve asker koruması altında olmasıyla güvenli ve huzurlu hissettirmişti. Öyle ki koşuya ve yürüyüşe çıkıp buradan geçenler de vardı. Görmenizi isterim.

KOPENHAG’DA GÖRÜLMESİ İÇİN VAKİT HARCAMAYA GEREK OLMAYAN YERLER (bence :))

Üzgünüm ama bu başlığı birinin açması gerekiyordu hahah 🙂 Kopenhag’a bayılmış olabilirim ama neredeyse herkesin görülmesi gereken yerler başlığı altında anlattığı birkaç nokta var ki bence görmek için ekstra vakit harcanmamalı buralara. Çünkü buralara gidip gördükten sonra kendime şunu söyledim “keşke bir kafesinde otursaydım ya da sadece güzel yapılarıyla dolu sokakları arasında yürüseydim”. O yüzden bence bu 3 nokta özellikle rotanıza girmiyorsa hiç zorlamayın ve biri size Kopenhag’da şuraya gittin mi dediğinde “hiç gerek duymadım” diyin:D

The Little Mermaid: Hans Christian Andersen, Danimarka’nın en tanınmış yazarı olmakla birlikte dünyanın en büyük masalcılarından biri. “Andersan Masalları” isimli kitabı ve “Kibritçi Kız, Güzel Prenses, Küçük Denizkızı ve Bezelye” gibi masallarıyla tanımış olmanız muhtemel. Şehrin farklı yerlerinde heykelleri olmasının yanında Küçük Denizkızı heykeli de Andersen’e atıfla Carl Jacobsen (Carlsberg’in bulucusunun oğlu) tarafından yaptırılmış. Kendisinin zaten heykel ve eserlere ilgisiyle şehirde bir müzesi de var. Ama fikrin güzelliğine rağmen heykeli gözünüzde büyütüp sırf görmek için gitmenizi öneremeyeceğim. Çünkü gerçekten sadece turist kafilelerinin gelip fotoğraf çektiği bir yer. Biz Holmen tarafından vapurla geçip burada inince önünden geçmiş olduk. Çektiğim tek fotoğraf da şu olmuş, ayıp olmasın diye herhalde çekmişim onu da:D Keşke böylesine bir esere ve sanatçıya daha yarışır bir şey düşünülseymiş. Eğer giderseniz bulunduğu parkı gezip yürüyüş yapabilirsiniz.

Superkilen: Nørrebro Bölgesi çeşitliliğin çok fazla olduğu bir mahalle olmasıyla ön planda olmuş hep. Burada yaşayan farklı kökende toplulukların bir araya gelmesi için mahallenin merkezinde halka açık bir dinlenme alanı olarak Superkilen Park’ı yaratmışlar. Sanıyorum ki bu çeşitliliği yansıtmak için dünyanın dört bir yanından ilginç şeyleri parkın tasarımında kullanmışlar. Fas’tan çeşmeler, Irak’tan salıncaklar, Brezilya’dan banklar ve Japonya’dan siyah ahtapot kaydırağı gibi farklı şeyler vardı. Pürüzsüz açık alanlar kaykaycılar arasında popülerken, heykelsi şekiller ve sanatsal çizgiler burayı bir Instagram gönderisi için harika bir arka plan haline getirmiş. Zaten bu denli popüler olması da yine bundan kaynaklanıyor. Fakat daha ötesi var mı derseniz, yine üzülerek yok derim. Şehrin biraz da dışında kaldığından buraya gelmek için ekstra efor sarfetmeye gerek yok demek zorundayım.

Bu arada park 3 ana bölgeye ayrılıyor; kafe, müzik ve spor olanaklarıyla modern bir bölge, çeşme ve bankların olduğu daha klasik bir meydan ile piknik yapmak, spor yapmak ve köpek gezdirmek için kullanılan bir bölüm. İlkbahar ve yaz döneminde müzik alanlarının ve kafe bölümün aktif olmasıyla daha canlı bir ortam bulabilirsiniz. Belki parkta piknik yapmak için de tercih edilebilir ama kışın bir fotoğraf noktası olmanın ötesinde değildi bence.

Free Town Christiania: Kopenhag’ın Christianshavn ilçesinde bulunan özerkliğini ilan etmiş bölgesi Christiania şehrin ünlü serbest kenti diyebilirim. Burası neredeyse hiçbir kuralın olmadığı bir bölge olmasıyla popüler. Yasa dışı madde ticareti, satın alınması ve bulundurulması Danimarka mevzuatına aykırı tabii ki, ama Christiania’da serbest. Hiçbir kural yoktan kastım da bu kadar uç gerçekten. 1971 yılında bir grup insanın orduya karşı ayaklanmasıyla başlayan süreç özerk bir şehre kadar gitmiş. Aslında böyle bir yaşam sürmeyi seçen insanları özgür bırakmış gibi yapıp bir alana almışlar gibi de geldi bana:D Böyle düşünüp bu özgürlüğü tanıyıp şehirde herkesin sorunsuz yaşamasını sağlamış olabilirler mi? Mantıklı bulurum. Bu arada neredeyse 1000 kişi yaşıyormuş burada ona da ayrı bir şaşırdım, gezerken hiç öyle hissetmemiştim.

Şimdi bu alana girerken sizi bir tabela karşılıyor önce. Herkesin -ben de dahil- buraya geldim işareti haline gelen bu tabelanın önünde fotoğraf çekebilirsiniz. Kapıdan içeri girdiğiniz anda fotoğraf çekimi yasak hale geliyor. Aslında içeride her şey özgür olsa da apaçık yasa dışı madde alımını fotoğraflanması istenmiyordur belki ama bunun asıl sebebi bence turist çekmek. Fotoğraf çekilmesi yasak dendiği anda merak unsuru devreye giriyor ve turistler olarak bizler kendimizi hadi bi gidip görelim noktasında buluyoruz. Biz girdikten sonra güvenlik anlamında bir sorun yaşamadık. Kimse bize sorun çıkarmadı ama bakışları üzerinizde hissettiğiniz, etrafın Kopenhag ile tamamen zıt olduğu anti estetikte ve temizlikte bir yer olduğunu söylemek zorundayım. Kendimi bu denli huzursuz hissedeceğimden neredeyse emindim aslında ama bir kere gitmiş bulundum. Ay yazarken sinirlendim kendime tekrar:D Neyse demek sizlere bunları yazabilmek ve vakit kaybınızı önlemek için kendimi öne atmışım böyle avunalım… Diğer “bence gitmeye gerek yok” noktalarının ötesinde bir konum burası yani. Hiç gitmeyin gerçekten kendinizi rahatsız hissettiğinize değmez.

Yani bence şehirde onca güzel köşe, tarihi yapı, estetik fışkıran binalar, iyi yemekler, hygge ortamlar varken bu noktaları görmeden de dönebilirsiniz. Bazen gezilecek yerler listesinden çok kendi hislerinize kulak vermek en güzelini sunar. Seyahat sırasında insan bir şeylere yetişme telaşında olsa da ister istemez, durup bi ben buraya gerçekten gitmek istiyor muyum yoksa söylendiği için mi gitmek zorunda hissediyorum demeli sanırım. Bu hatırlatma en çok kendime, sonra hepimize 🙂

KOPENHAG MÜZELERİ

Kopenhag sanatla da çok ilişkili bir şehir. Şehirde gün ışığından maksimum faydalanılan yaz döneminde seyahat planınız varsa mutlaka müzeleri programınıza dahil etmenizi öneririm. Hem kış döneminde, hem de kısıtlı günümüz olunca plana dahil edemediğim fakat bir sonraki seyahat hayalimde görmeyi istediğim müzeleri size de anlatmak istedim.

The National Museum: Danimarka’nın önemli ulusal tarih müzesi burası. Dolayısıyla da çok geniş bir etnografik koleksiyon, madalya ve madeni para antikaları gibi eserlerin de sergi noktası. Ülke krallık sistemiyle yönetildiğinden kraliçe hanedanlığına ait bölümler, Vikingler’e dair parçalar da yer alıyormuş. Sadece eserler değil müze binası da ilgi odağı. Müzeyi gezmesek de binayı görmeden geçmedik tabii. 1700’lü yıllarda inşa edilen bu yapı, döneminde saray olarak inşa edilmiş zaten, ihtişamı da oradan. Kopenhag kartınız varsa ücretsiz gezebileceğiniz müzeye giriş 130 DKK. Kasım-Mart arasında pazartesi günleri kapalı. Onun dışında tüm yıl boyunca her gün (Kasım-Mart ptesi dışında her gün) 10-17.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir. Biletinizi buradan online olarak alabilir, 1 yıl içerisinde kullanabilirsiniz.

Glyptoteket: 1897 yılında bira üreticisi Carl Jacobsen tarafından kurulan bir sanat galerisi burası. Bundan sebep ki ismini NY Carlsberg Glyptoteket olarak da görebilirsiniz. Antik ve modern koleksiyonlara ayrılan bu sanat galerisinde Antik Yunan’dan Mısır’a, Roma’ya kadar birçok eser bulunuyor. Aynı zamanda 19 ve 20.yüzyıl Danimarka ve Fransa’dan önemli resim ve heykeller de serginin önemli parçaları. Güzel ve ferah bi kış bahçesine de sahip olduğundan müze binasını ve bahçesini görmek isteyebilirsiniz. Pazartesi günleri kapalı olan müze perşembe günleri 10-21.00, diğer günler 10-17.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir. 18 yaşın altındaysanız ücretsiz ziyaret edebilirsiniz, 18-27 aralığındaysanız 95 DKK, üstü olan yetişkin ücreti ise 125 DKK. Bu müze için önemli bilgiyi veriyorum, hazırsanız. Her ayın son haftasındaki çarşamba günleri müzeye giriş ücretsiz. Denk geliyorsanız mutlaka erken saatlerde gitme planı yaparak değerlendirin isterim. Buradan online bilet alabilir ya da güncel bilgileri kontrol edebilirsiniz.

Copenhagen Contemporary: Dünya yıldızlarının ve yeni ortaya çıkan yeteneklerin enstalasyon sanatlarını sergileyen uluslararası çağdaş sanat merkezi burası. Contemporary konseptine İstanbul’dan da aşinayız aslında, oradan referas alabilirsiniz. Bu sanat merkezi, popüler kültürün de odağı olarak gösterilen Refshaleøen bölgesinde. Birçok çağdaş sanatçının eserini görmenin yanında sanat konuşmaları, konserler de bu binada. Kopenhag kartınız varsa ücretsiz ziyaret edebileceğiniz CC’ye öğrenci ve emekliler 75 DKK, 18 yaş altındakiler ücretsiz, yetişkinler ise 120 DKK ödeyerek giriş yapabilir. Müze pazartesi ve salı günleri kapalı. Diğer günler 11-18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir. Perşembe günü ise 21.00’a kadar uzatılmış bir ziyaret süresi var. Gitmeden önce daha fazla detay ve güncel bilgi için buraya bakmanızı tavsiye ederim.

SMK-The National Gallery of Denmark: Burası da Danimarka’nın en büyük sanat galerisi. Danimarka ve dünya sanatlarından oluşan bir seçkiye sahip, öyle ki Rönesans’ın Avrupa klasiklerinden modern ve çağdaş sanat eserlerine kadar geniş bir koleksiyon sergileniyor. Ayrıca böylesine ilgi odağı olmasında dünyanın en iyi Matisse (Henri) koleksiyonuna sahip olması da bir etken diyebilirim. Kopenhag kart ayrıcalığı olmayan müzeye giriş 130 DKK. Eğer 18-26 yaş aralığındaki şanslı gruptaysanız sizin için 95 DKK. Müze pazartesi kapalı, Çarşamba günleri 10-20.00, diğer günler ise 10-18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir. Biletinizi dilerseniz online olarak buradan alabilirsiniz. Müzeyi gezmeseniz dahi müze binasını görmenizi öneririm.

Designmuseum Danmark: Orta Çağ’ın sonlarından günümüze kadar Batı dünyası ve Asya’dan dekoratif sanatlar, el sanatları ve endüstriyel tasarımların sergilerini sunan müze burası. Hem kalıcı hem de geçici sergilere ev sahipliği yapan müzede uluslararası üne sahip Danimarkalı tasarımcıların eserleri de bulunuyor. Müze binası ise Danimarka’nın ilk devlet hastanesi olması sebebiyle önemli. Pazartesi günleri kapalı olan müzeyi 10-18.00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz. Burada da perşembe günleri için ziyaret süresi daha uzun, gezmek için 20.00’a kadar vaktiniz var. Özellikle en son girişlerin kapanış saatinden 30 dakika önce kapatıldığını belirtmişler. Bu tüm sergilerde geçerli olabilir. Son dakikalara kalmadan gitmek hem müzeyi rahat gezmek hem de kalabalık bir ortama denk gelmemek açısından kritik.  18 yaş altı için girişin ücretsiz olduğu müzeye 18-26 yaş aralığı 90 DKK, 26 üstü yetişkinler ise 130 DKK ücretle ziyaret edebilir. Buradan güncel bilgileri inceleyebilir, online bilet alabilirsiniz. Müze bahçesi, kafesi, kütüphanesine ücretsiz giriş olması da buranın güzel haberi. Ortamı görmek isteyenlere öneririm.

Genel olarak müzelerin pazartesi günleri ziyarete kapalı olduğunu söylemek mümkün. Ayrıca neredeyse tamamında haftanın belli 1 günü için ziyaret saati diğer günlere göre daha fazla olacak şekilde planlanmış. Kış döneminde bu günleri seçip hava karardıktan sonrası için müzeleri gezmek iyi fikir olur. Kapanma saatine çok yaklaşmadan saat seçmenizi, o günler için online ya da önceki günlerde müzeye ziyaretle biletinizi almanızı önerebilirim. Yoğun bir dönemde / saatte orada olursanız sıra beklemenin önüne geçebilir bu biletler. Ayrıca ziyaret etmek istediğiniz müzelerin çoğunda Copenhagen Card geçerli ise kart almak oldukça avantajlı olabilir. Müzelerin ortalama giriş ücretleri 130 DKK, Copenhagen Card’ın ise 479 DKK olduğunu hatırlatıp müzeler konusunu kapatıyorum 🙂

KOPENHAG YEME İÇME ÖNERİLERİ

Şehir her anlamda o kadar iyi ki, yeme içme konusu da bundan nasibini almış. Danimarkalılar iyi yaşamayı da iyi yemekler yemeyi de fazlasıyla biliyor.

Kopenhag’da akşam yemekleri için hep farklı konseptlerde seçimler yapmaya çalıştım. Bunu genel olarak seyahatlerde yapmaya özen gösteriyorum. Hem farklı türlerde nasıllar onu anlamak hem de sizlerin her tercihine uygun deneyimlerim sonucu yorum yapabilmek adına bunu tercih ediyorum. Yani makarnaya bayılıyorum diye 5 günlük seyahatin tamamında makarna yemeyelim yahu di mi? 🙂 Herhangi bir şehirde yeme içme deneyimi açısından yeterli olabilecek gün sayısı Kopenhag söz konusu olduğunda asla öyle olmadı. Çok fazla denemek istediğim mekanı ardımda bırakmak zorunda kaldım. Şehri bilerek ve keyifle gezip istediğim gibi tadını çıkarmak için tekrar gideceğime eminim. Fazla uzak kalamam bu şehirden ben. Neyse konumuza dönelim ve hemen önerilerime bakalım mıııı?

Makarna: Biz yerlilerin de kapısında sıra olduğu Fabro’yu tercih ettik. Bu konuda net olacağım, daha iyisini bulacağımızı sanmam. Lokallerin önerilerinde olan yerler asla üzmüyor zaten. Fabro’nun en popüleri “Pomodoro”yu alıp diğer seçimimizi de “Vodka”dan yana kullandık. İkisi de temelde domatesli ama hem makarnanın seçimi hem de soğan, sarımsak, krema gibi dokunuşlarıyla çok farklılaşmıştı. Makarnaların hepsi tek fiyat ve 99 dkk (yaklaşık 450₺). Ayrıca ufak başlangıçlar, tatlı olarak tiramisu ve alkol servisi de olduğunu da söylemeden geçmiyim. Rezervasyon almadığı için ne kadar erken gidebilirseniz o kadar az sıra bekleyeceğinizi söyleyebilirim. Bir de mekan çok küçük, masaları paylaşımlı halde kullanmak gerekebiliyor ama bu samimiyet buraya çok yakışmış. Küçük ve salaş bir ortam olmasının yanında mumlarla yaratılan #hygee ambiyansını da çok sevdim.

İtalyan date: İtalyan mutfağı konusunda da iddialı mekanların olduğu Kopenhag’da biz Scarpetta’yı tercih ettik. Burası da yine yerlilerle dopdolu, popüler bir İtalyan restoranı. Menülerinde makarna, pizza, aperetivo, ana yemek ve tatlı seçenekleri var. Biz burada oluşturdukları fix menülerinden “aperetivo, pizza ve tatlı”dan oluşan menüsünü iki kişi paylaşımlı olarak tercih ettik. Hem gün boyu birçok noktada yemek yediğimiz için hem de uygun fiyatlı bir seçenek olduğu için bizim için çok ideal bir seçim oldu. Ortamın enerjisini o kadar sevdik ki, kalkmak istemediğimiz mekanlardan oldu burası da. Bir de menü için 300 dkk (yaklaşık 1300₺) ödedik.

Şık bir akşam yemeği yemek istediğinizde önerebileceğim diğer restoranlar ise şöyle: Esmee, Delphine, Spuntino, Aamanns 1921. Rezervasyon yaptırmayı ihmal etmeyin.

Hallernes Smørrebrød: Önce bir tanımla başlamak iyi olacak. Smørrebrød genellikle soğuk etler, balık turşusu ve peynir ya da karaciğer musu gibi başka sürülebilir malzemeler ile hazırlanan geleneksel bir İskandinav açık sandviçi. Burada da en popüler ve biraz da sokak lezzeti konseptine uygun markası Hallernes. Biz Torvehallerne Food Market alanındaki kioskuna gittik. Ye kalk duraklarından olduğu için de hızlı bir şeyler atıştırmak istediğinizde tercih edebilirsiniz. Biz denemek istediğimiz için ufak bir acıkma anında değerlendirdik ve “fish cake” olanı tercih ettik ve beğendik. Akşam üzerine doğru ürün çeşitliliği azalıyor, dolayısıyla daha erken saatler yine avantajlı olur, akılda olsun. Bu arada smørrebrød için 78 dkk (yaklaşık 350₺) ödedik.

Smørrebrød konusunda öne çıkan başka bir mekan ise Selma. Burası daha restoran konseptinde bir yer ve Smørrebrød dışında da menüsünde tabaklar var. Dilerseniz burada da başlangıçlardan arasından seçim yaparak deneyebilirsiniz.

Pizza: Bu konuda seçimimiz oldukça lokal olan Diamond Pizza. Gerçekten de lokaller dışında giden tek turistler bizdik neredeyse:D Kaldığımız otele yakın olduğu ve yolumuzun üzerinde denk geldiğimiz için ilgimizi çekmişti ve o sayede keşfetmiştik. Önünde hep sıra olması boşuna değilmiş, müthişti. Dilim pizza alıp önündeki masalarda hızlıca yemiştik. İç mekanı da oldukça cosy bir konseptteydi fakat rezervasyonsuz yer bulmak burada da imkansıza yakın. Biz şehirden ayrılmadan denemek istediğimiz için paket alıp dışarıdaki masalarda oturduk. Çok soğuk olduğu için dışarıda uzun oturmalar mümkün değil, bu nedenle paket alanların yemesi için ortama dönüşmüş diyebilirim. Yaz döneminde iç alandan daha fazla tercih edileceği kesin. Damak tadınıza göre seçimler yaptığınızda çok seveceğinize emin olduğum bu pizzaların dilim fiyatı 65 dkk’dan (yaklaşık 290₺) başlıyor.

Dilim pizza değil de direkt pizza için mükemmel bir önerim var, Baest! Buraya gelmek için plan yaptığımız hafta mekan etkinliğe ev sahibiydi. Maalesef bu nedenle deneyimleyemedik ama her şey o kadar iyi duruyor ki, sizin denemenizi çok isterim. Bir dahaki ziyaretimde listemde olacak kesin.

Burger: Burger konusunda tercihimiz Gasoline Grill oldu. Burası benzin istasyonunda konumlanmasıyla ilgi çeken bir burgerci ve o kadar popüler ki merak unsuru bizi buraya getirdi diyebilirim. Buraya geldiğinizde benzin almak için duran araçlar ve upuzun bir Gasoline Grill sırası bulabilirsiniz. Yaz aylarında alıp çevredeki parklarda oturup yemesi çok iyi fikir olacaktır. Burada da alıp genelde açık alandaki oturma alanlarında (çardaklar gibi:D) yiyebiliyorsunuz. Yani öyle kapalı bir mekanı yok, zaten konsept de sokak lezzeti olunca öyle bir yer beklentisi olmuyor.

Biz cheeseburger ve original burger denedik ve beğendik bayağı. Sadece gittiğimiz gün aşşşırı soğuktu ve dışarıda hıphızlı yemek zorunda kaldığımız için fotoğraf kaliteleri biraz düşük kaldı. Görseller sizi yanıltmasın, gidip deneyin. Patates ve içecekle birlikte menü fiyatları ise 140 dkk, yani yaklaşık 620₺ tutmuştu.

Burger konseptinde listemde olan diğer mekan ise Popl Burger’di. Burası da artık bir dahakine denensin. Ne zamansa o bir dahaki artık:D

Food Markets: Bu konseptte şehirde iki yer var, birisi Holmen bölgesindeki Reffen, diğeri ise TorvehallerneKBH. Reffen kış sezonunda kapalı olduğu için göremedim ama yazın tüm günü bu tarafta geçirip denize girme planı (belki güneşlenme ve o atmosferi hissetme) dahi yapabilirsiniz. Ama hiç üzülmeyin burası kapalı dönemdeyken gittiyseniz de çünkü TorvehallerneKBH da müthiş güzel bir atmosfere sahip. Özellikle dış mekandaki sebze tezgahları ve çiçekçiler öyle müthiş gözüküyor ki, hem gündüz hem akşam beni etkilemeyi başardı. Bu dışarıdaki bahçenin iki tarafında camlarla kaplı kış bahçesi hissiyle dolu market alanı var. Birisinde daha çok tatlı, diğerinde daha çok yemek ağırlıklı bir konsept oluşmuş. Birçok markanın tezgahına rastlayabilirsiniz burada. İsterseniz oturup bar konseptinde yemeğinizi yiyebilir, isterseniz de paket alabilirsiniz. Burayı gezmek elbette ücretsiz. Hiçbir şey almayacaksanız dahi gezmek için gelebilirsiniz. Ayrıca Kopenhag’ın meşhur bira markası Mikeller’in de burada olduğunu hatırlatmak isterim. Biz buradan bira kapıp denemiştik, tadı da brandingleri de müthiş güzel.

Bakery: Bu konseptte o kadar çok mekan var ki hangilerine gideceğimizi seçmek gerçekten inanılmaz zordu. Bir şekilde zor da olsa karar verip aşağıda sıralayacağım mekanlara gittik.

Andersen&Maillard: Norrebro bölgesindeki şubesine gittik. Kruvasan temelli birçok fırın ürünü tezgahta ve ihtişamıyla sizi bekliyor olacak. Tüm ürünlerini denemek isteyeceğiniz fırınlardan biri olduğunu söyleyebilirim. Gerçi bunu nerdeyse hepsi için söyleyebilirim… Neyseee biz içi fıstık dolu kruvasan küplerden aldık. O kadar ama o kadar iyiydi ki! Türkiye’de yediklerime haksızlık etmiş olmak istemem ama birkaç adım ileride olduklarını da söylemek zorundayım. O yüzden deneyin lütfen. Yanına filtre kahve ve flat white alarak hygee anlardan birini yaşadık burada. Dışarıda yağmur, masamızda güzel tabaklar, insanların sohbetiyle dolup taşan mekanın sesiyle ufacık keyifli bir mola olmuştu yağmurlu günümüze. Norrebro bölgesindeki şubesine gitmiştik biz, kocaman iç mekanı olduğundan yer bulmak sorun olmayacaktır. Kendi kahvelerini ürettikleri ve fırın ürünü dışında sıcak kahvaltı ve öğlen servisleri olduğunu da hatırlatırım. Hafta sonu 08.00, haftaiçi 07.00’de açılarak 18.00’da kapandığını bilmenizi isterim. Ayrıca olur da uzun süre buradaysanız çalışmak için de ideal bir kafe, aklınızda olsun.

Apotek57: İçeri girip asla oturma sırası gelemeyeceği için çıkmak zorunda kalsak da size anlatmak istedim. Mekan küçük ama tam hygee mekanı yaratılmış olmasına bayıldım. Mumlar kesinlikle bu konuda oldukça işe yarıyor. Fırın ürünleri tezgahta öyle ihtişamlı duruyordu ki, bir tane alıp çıkmadığıma pişmanım. Neyse bir dahakine diyelim, 777!  Pazartesi ve salı günleri kapalı olan Apotek, diğer günler 15.00’de kapanıyor. Cumartesi ve pazar 09.00, diğer günler 08.00’de açılıyor. Yine Nordik kahvaltı tabaklarıyla da meşhur olan mekanlardan. Ayrıca Apotek57 dükkanı Frama tasarım stüdyosu ile ortak bir alanı da kullanıyor, göz atmayı unutmayın.

Skt. Peders Bageri: Burası Kopenhag’ın ilk fırınlarından. O yüzden de ziyaret etmeyi çok istedim. Tarçınlı ruloları ve içi krema dolgulu, tereyağlı kruvasan çörekleriyle popüler. Kırmızı orman meyveli ve passion fruit&limonlu krema dolgulu ile çikolata ganaj kaplı çeşitlerini denedik. Ekşi tatlı tatları sevenler ve çikolata sevenler için güzel öneriler oldu bence. İkisi de çok çok güzeldi! Zaten hamurun kendisi öyle iyi pişmiş ve malzemeleri dolu dolu ki güzel olmama ihtimalleri yok gibi. İçerisi oldukça küçük ve bence kasvetli bir konsepte sahip. O yüzden biz alıp yol üzeri yedik. Hatta daha iyisi yol üstü bir sokağa masa koymuşlar, yetmemiş üzerine beyaz örtü bir de çiçek yerleştirmişler. Ee biz de görünce bu bir işaret diye düşündük haklı olarak bence 😀 ve orada yedik 2 dakikada. Belki de konsept fotoğraf çekimi yapıyorlardı kim bilir ama tatlı bir rastlantı olduğu kesin.

Sonny: Burası küçük kahvecilerden biri. Dışarıdan bakıldığında cosy ortamı çok keyifli duruyordu, biz de kahve molası için tercih ettik. Dışarıda 2 masası vardı ama hava soğuk olunca ne mümkün! İçerideki masalardan birine oturduk. Karşımızda kahve tezgahı olunca çalışanların servis akışını izlemek, sıcacık oturmak da keyifli oldu. Kahvesi başarılı ama fırın ürünleri dışarıdan çok cazip gelmedi açıkçası. Zaten gün içinde tatlı faslı yapmıştık, iyi kahve için güzel durak oldu.

Meyers Bageri. Yine çok sevilen pastanelerden biri daha. Açık ve kapalı alanı oldukça geniş, dolayısıyla yer bulma sıkıntısı az olacaktır diye umuyorum. İç alan tam cosy konseptte her zamanki gibi, dışarısı ise yazın çok çok iyi seçenek. Pastane ürünleri nefis gözüküyordu biz tarçınlı rulo istedik. Olay! En çok sipariş verilen hangisi diye soruyoruz artık biz yoksa seçemiyorum yıldım! Rulo da her masada vardı gerçekten ve çok seviliyormuş. Kahvaltı ve öğlen için sıcak tabaklar da var, aklınızda olsun. İçerisi bilgisayarıyla gelip çalışanlar ve kalabalık arkadaş gruplarıyla doluydu. Enerjisi çok güzeldi ya, burada uzun uzun oturmayı dilerdim.

Hart Bageri: Burası sadece take away hizmet veren Kopenhag’ın eski fırınlarından biri. Daha geniş geniş oturmak isterseniz burası orası değil. Amaaa yazın bişeyler alıp iki adım ötedeki parkta oturalım derseniz tam yeri. Böyle dediğime bakmayın, dış kapının önünde mekanın bankları var, alıp orada oturabilir yiyebilirsiniz. Paket alıp oturmak isteyenler için küçük bir alan yaratmışlar yani. Her şeyi de düşünemezsiniz be canım Nordiklerim.. İçi muhallebi dolgulu müthiş güzel bir Spandauer ile klasiklerden pain a chocolate aldık. Spandauer bana nata tatlısının daha büyük versiyonu gibi geldi, çok lezzetliydi. İsterseniz Hart Bageri’ nin direkt fırın ürünlerini isterseniz de kendi ekmekleriyle hazırladıkları sandviçleri deneyebilirsiniz.

Lille Bakery: Hem giriş kısımda hem de asma katta geniş oturma alanına sahip olan Lille, yazın da açık havada oturma imkanı sunan kocaman bi alana sahip. Yani kolay kolay oturma sıkıntısı çekmezsiniz gibi geliyor. Menülerin servis saatleri kritik geldiği için size onları da yazıyorum. 08:00 15:00 arası kahvaltı menüsünden, 11:30 15:00 arası da öğle menüsünden seçimler yapabilirsiniz. Pazartesi ve salı günleri kapalı ve bu da yine çok önemli bilgi:D Ayrıca 08:00 17:00 saatleri arası hizmet veriyor. Gitmeden kontrol etmenizde fayda var yine de. Çünkü fırın, Refshaleøen mahallesinde. Yani merkezin karşısında, Kopenhag’ın denizle ayrıldığı güneydoğu kesiminde. Gelmek için ekstra efor sarfetmeniz gerekiyor, iyice kontrol edin derim. Bu bölgede Reffen Street Food alanı, Copenhagen Contemporary sanat merkezi bulunuyor. Yazın capcanlı olacaktır, gelmişken listenizde olsun.

Biz içi dolgulu berliner ve domatesli foccacia denedik. Yanına da filtre kahve ve süt. Yediğiniz her şeyin lezzetli olacağına inandığım bir mekan. Doğal, iyi malzeme ile hazırlandığı çok belli. Doğallığıyla birlikte yaratılan samimi ortamda iyi içerikli şeyler yemek harikaydı.

Listemin en başlarında olmasına rağmen gittiğimiz dönemde şube taşınma sürecinde olduğundan kapalı olan herkesin göz bebeği Atelier September’a maalesef gidemedik. Sizin listenizde tabii ki olsun. Juno the Bakery, Democratic Coffee, Coffee Collective, Original Coffee, Buka, Studio x Kitchen, Grod, Prolog Coffee, O12 Coffee Eatery de listemde olan fırın ve kahvecilerdi. Bunları da değerlendirmenizi öneririm.

Kopenhag’da yeme içme konusunu kapatırken bilmenizi istediğim birkaç nokta var, sıralıyorum:

  • Çoğu mekanda kredi kartı geçiyor. Dolayısıyla bu şekilde ödeme yapabilirsiniz. Yanınızda DKK (Danimarka kronu) olmasına gerek yok, biz hiç nakit bulundurmadık yanımızda hatta, hep kartla ödeme yaptık.
  • Mekanlarda ücretsiz içme suyu bulunuyor. Bu bazen direkt masanızda bazen de mekandaki ortak bir alandaki sürahi ile sağlanabilir. Kopenhag’da içme suyu içilebilir olduğundan ücretsiz sunuyorlar aslında. Bence tadı beklediğimden iyiydi, içilebilir olmasa içmez zaten Nordiklerimiz için gitsin:D
  • Gözlemlerime göre lokallerin yemek saati 20.00’da yoğunlaşıyor. Restoranlara bu saatten önce giderseniz yer bulmakta güçlük çekmezsiniz. Fakat bu saatlerde plan yapıyorsanız rezervasyonsuz yönelmeyin bile diyebilirim.
  • Mekanların açılış kapanış saatleri oldukça değişken. Bazı mekanlar 15.00 civarında kapanıyor hatta o kadar beklenmedik ve aniden hahahaa. Dolayısıyla özellikle kış aylarında saatleri kontrol etmenizde fayda var.
  • Çoğu mekanın web sitesinde fiyatların da yazılı olduğu menüsü ve varsa online rezervasyon seçeneği bulunuyor. Hem web sitesi hem instagram hesapları hem de Google maps üzerinden kontrol edip bu bilgileri ve yönlendirmeleri doğru bir şekilde aldığınızdan emin olun.
  • Yerliler gittikleri mekan hygge ruhuna da uygun bir yerse asla acele etmiyorlar. Yani mekan doluysa birazdan kalkarlar gibi düşünmeyin, kalkmıyorlar hahshhsa uzun uzun oturup bolca sohbet etmeye bayılıyorlar.
  • Mekanlarda neredeyse hiç müzik olmuyor diyebilirim. Onların müziği insanların sohbet sesi resmen. Ben şimdiye kadar hiç bu kadar iletişim halinde bir topluluk görmedim. Kuzey halkı soğuk olur algısı o kadar yanlışmış ki anlatamam size.
  • Küçük iç mekanı olan yerlerde masanızı başka misafirlerle paylaşmaya hazır olun. Onlar buna çok alışık, siz de yadırgamayın ve samimiyetin güzelliğine odaklanın.

4 GÜNLÜK KOPENHAG PLANI

Kopenhag’da 4 günlük bir tatil planı yapıyorsanız tam da kendi uyguladığım rotayı sizin için ekliyorum. Vallahi mis gibi özettir. Gün Gün Kopenhag rotası, RotaBu’nuzdan 🙂

KOPENHAG’DA 1.GÜN:

1.günü reels olarak görmek ve kaydetmek isteyenler buraya tıklayabilir. Denediğimiz her şey, gördüğümüz her yer listesi de şöyle dursun:

Fırınlar:

  • Meyers Bageri
  • Hart Bageri

Akşam yemeği:

  • Gasoline Grill

Önemli yapılar, parklar, müzeler vb duraklar:

  • Ny Carlsberg Glyptotek
  • National Museet
  • City Hall Square
  • Ørstedsparken
  • Torvehallerne
  • Superkilenpark

Odak Mahalleler:

  • Frederiksberg
  • Vesterbro
  • Nørrebro

KOPENHAG’DA 2.GÜN:

2.günün videosu burada, listesi de hemen aşağıda. Hangisi planlama açısından kolayınıza gelirse bakarsınız 🙂

Günün kahve durağı:

  • Sonny

Günün yemek noktaları:

  • Hallernes Smørrebrød
  • Scarpetta

Önemli yapılar, parklar, müzeler vb. duraklar:

  • Botanisk Have
  • Statens Naturhistoriske Museum
  • Rosenborg Castle
  • Statens Museum for Kunst
  • Frederiks Kirke
  • Amelionborg Castle
  • Nyhavn
  • Strøget
  • Torvehallerne KBH

Odak Mahalleler:

  • The city centre (tüm mahallelere bedel olunca 1 gün:D)

KOPENHAG’DA 3.GÜN:

Sırada 3.günümüzün videosu var, umarım böyle liste fikrini sevmişsinizdir. En iyisi de faydanıza olmuştur:)

Günün kahve durağı:

  • Lille Bakery

Günün yemek noktaları:

  • Fabro
  • Diamond Slice Pizza

Önemli yapılar, parklar, müzeler vb. duraklar:

  • Stadsarkiv
  • Kobenhavns Museum
  • Christiansborg Palace
  • Slotsplads
  • The Tower
  • Freetown Christiania
  • Refshaleøen
  • Opera House
  • St Alban’s Church
  • Kastellet
  • The little mermaid

Odak Mahalleler:

  • The city centre
  • Christianshavn
  • Holmen
  • Refshaleøen

KOPENHAG’DA 4.GÜN:

Gün gün rotamızın sonuna geldik. 4.günümüz de böyleydi. Aslında yarım günden biraz fazlası diyebilirim. Çünkü günün devamı yolculukla Hangi gün daha iyiydi karar veremiyorum ama her gün birbirinden güzeldi!

Kahve & Fırın

  • Coffee Collective
  • Peders Bageri

Önemli yapılar, parklar, müzeler vb. duraklar:

  • Vor Frue Kirke
  • Københavns Universitet
  • Grabrødretorv
  • Royal Library Garden
  • Christiansborg Castle
  • Marmorbroen
  • Fredericksholmes

Odak Mahalleler:

  • The city centre (toplamda 3 günümüz buralarda geçmiş, her şey burada diye boşa dememişim, şimdi listeleri yazarken farkettim:D)

Kopenhag benim için bambaşka bir noktada. Kesinlikle kendimi çok iyi hissettiğim, ilk kez bir Avrupa şehri için ben burada yaşarım dediğim yer oldu kendisi. Keşke o da beni istese de kavuşsak birbirimize, sarıp sarmalasa hygge ruhuyla, Danish lezzetleriyle, enfes mimarisiyle…. Burada bulunduğunuz her anın tadını çıkarın olur mu? Hepimiz için buna mecbursunuz, hadi gezinn ve benden fazlasını keşfedip sağlıkla dönün 🙂

Bu rotadaki mekanlar

Bu rotadnın haritası