Viyana, Avusturya’da ilk seyahat ettiğimiz şehir olarak rehbere özel bir giriş yapıyor. Çoğunlukla Viyana öncesi ya da sonrasına Prag ve Budapeşte’yi de alır ama ben kendime artık seyahatlerde tek şehir odaklı olma sözü verdim. Böylece o şehirden geçip gitmiş değil de gerçekten bulunmuş orayı yaşamış hissediyorum. Bu sayede de size detaylı bir Viyana rehberi sunabilir haldeyim aslında. Ben şehrin mimarisini, yeme içme kültürünü, doğasını, sanatla iç içe halini çok sevdim. Size de sevdirebileceğimi umuyorum, hadi gelin başlayalım şehri tanımaya.
VİYANA TARİHİ & MİMARİSİ
Viyana aslında MS 1. Yüzyılda Roma İmparatorluğu tarafından sınır savunması için stratejik bir öneme sahip olarak kurulan küçük bir şehirdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun Viyana’nı kuşatması da Viyana tarihinde de önemli bir yere sahip. Tüm bu savaş dönemleri şehirde mimari ve savunma yapılarını da şekillendiriyor aslında.
17.yüzyılla birlikte de Avusturya’nın başkenti olup dönemin hanedanıyla mimari gelişmeye başlıyor. O dönemin hanedanı (Habsburg Hanedanı & I. Ferdinand dönemi) birçok sanat eseri ve mimari yapının yapılmasını teşvik etmiş anladığım kadarıyla. Gotik, Barok, Rokoko, Neoklasik tarzlarda o kadar çok eser var ki, her dönem kendinden bir miras bırakmış şehre. Bir de yakın geçmişten 19. & 20.yüzyılllarda yapılan Art Nouveau tarzında modern mimari örnekleri de şehirde olunca tam bir mimari zenginlik oluşmuş. En önemli kısım da tabii bu eserlerin neredeyse ilk günkü gibi korunması. Bu koruma sayesinde şehrin kimliğini yansıtmaya devam edebiliyorlar. Oluşan kültürel miras da dünya çapında kültürel bir cazibe merkezi olmalarını sağlıyor.
VİYANA’YA NE ZAMAN GİDİLİR & KAÇ GÜN KALMALI?
Böyle sorular çok kişisel tercihlere, seyahatin amacına bağlı olarak kişiden kişiye değişkenlik gösterir ama genel bir yorum görmek istendiğinin de farkındayım. Bu nedenle kendimce bir yorum yapacağım. Viyana’daki tarihi yapıları, kiliseleri görmek, 1-2 müzeyi ziyaret etmek, hem geleneksel ve popüler hem de yeni nesil mekanlarında yemek yemek isterseniz Viyana’da minimum 3 güne ihtiyacınız var diyebilirim. Eğer 4 gün ayırabilirseniz çok daha rahat eder, 5 gün ayırırsanız ve yaz ayındaysanız da parklarında keyifle vakit geçirebilir ve artık şehrin her karışını biliyorum diyebilirsiniz gibi geliyor. Viyana’ya tam 3 gün ve gidiş dönüş günleri de birkaç saatimiz vardı derken 3 buçuk günlük bir seyahat yapmış olduk. Burada anlatacağım her şey bu kadar güne sığdı öyle de düşünerek karar verebilirsiniz.
Bence şehirlerde her mevsimin kendi dinamiği ve cazibesi oluyor ama Viyana’ya gitmek için en çok hangi dönemler, mevsimler seçilmeli diye sorarsanız bahar ayları ve Noel dönemi diyebilirim. Bahar ayları turist kalabalığının az olduğu, şehirde yerlilerin çokça bulunduğu dönemler. Dolayısıyla şehri keyifle gezmesi de en kolay zaman olur. Bu bence hepimizin neredeyse her şehir için söyleyeceği bir şeydir gibi de geliyor. Haksız mıyım? Bunun yanı sıra yaz ayları ise bir o kadar kalabalık ve sıcaklığın keyifli gezmeye engel olabileceği bir dönem. Fakat açık hava etkinlikleri, konserler festivaller için şehri keşfetmek isteyen biri için bu dönem belki de cazip olabilir. Bu yüzden kişiden kişiye değişkenlik gösterir diyorum. Sonbahar ayları ise artık tüm dünyada o kadar da havanın soğuk olmadığı bir mevsim halini aldı desek abartı olmaz bence. Dolayısıyla bu dönemleri de ilkbahar ile aynı avantajda düşünebiliriz, hatta yarısı yağmurlu geçen bir mayıs ayında seyahat ettiğimizi düşünürsem belki daha avantajlı:D ve son olarak da kış seyahatlerini bence anlamlı kılan en büyük mevzu Noel pazarları ve süslemeleriyle şehirlerin bir anda büyülü bir hal almasıdır. Yalnız burada da 24 Aralık’ın Noel olarak kutlanmaya başlandığı ve o dönemden sonra çoğu mekanın kapalı olabileceği de unutulmamalı diye ekliyim. Bu tarihler için plan yapıyorsanız mutlaka bir ön araştırma yapın derim.
Viyana’ya ne zaman gidilir, orada kaç gün kalmak mantıklı gibi oldukça kişisel bir soruya oldukça kişisel bir cevap verdim ama umarım yardımcı olabilmişimdir:D Biz ne zamana indirimli bilet bulursak o zaman gidiyoruz burcu çok da dert etme dediğinizi duyar gibiyim 😀 hayır ben öyle yapıyorum da….. Neyseee devam edelim rehberimize.
VİYANA NEREDE, NASIL GİDİLİR?
Hem Avusturya’nın başkenti hem de en büyük şehri olan Viyana, coğrafi olarak da oldukça önemli bir konuma sahip. Alp Dağları’nın doğusunda Orta Avrupa’da yer alır. Aynı zamanda Tuna Nehri’nin de kıyısında konumlanmıştır. Zaten bu konumu sebebiyle de tarih boyunca Avrupa’nın politik merkezlerinden biri olmuş ve önemli siyasi olaylara ev sahipliği yapmak zorunda kalmıştır.
Dünyada böylece konumlanan Viyana’ya İstanbul’dan gitmenin en makul yolu elbette havayolu ulaşımı. Direkt uçuşların düzenlendiği bir hat olduğu için İstanbul’dan 2-2 buçuk saatlik bir yolculukla Viyana’ya varıyoruz. Sürenin kısa oluşu güzel. Viyana Havalimanı’na vardıktan sonra da direkt havalimanından şehrin tren istasyonuna geçiş yapabiliyorsunuz. Buradan Viyana’nın merkezine gitmek için kullanabileceğiniz en uygun hat ise “S7” metro hattı. Bu hatla 3,90€’ya şehir merkezine varabilirsiniz. Burada oldukça turistik olan “CAT” tren hattı tuzağına aman diyim düşmeyin. Biletler 17€ falan, nerden bildiğimi sormayın…… 😀
ŞEHİR İÇİ ULAŞIM İÇİN ARAÇ KİRALAMAK GEREKİR Mİ?
Aslında bu konunun da cevabını dolaylı yoldan almış olduk ama yine de değinelim isterim. Viyana’da şehir içi ulaşım için araç kiralamak bana sorarsanız gerekli değil. Hatta muhtemelen Viyana halkına sorsak da cevap böyle olacaktır. Çünkü şehir oldukça gelişmiş ve etkili bir toplu taşıma ağına sahip.
Metro, tramvay ve otobüs hatları, şehrin hemen her yerine kolayca ulaşmayı sağlayacak şekilde organize edilmiş. Ayrıca, Viyana’nın merkezi oldukça yaya dostu ve birçok turistik yere yürüyerek rahatça ulaşma imkanına sahip. Şehri yürüyerek gezmenin şehri tanımak için en doğru yol olduğunu düşünsem de bazı noktalarda bir taşıt kullanmak vakit kaybı ya da yorgunluk yaratacak durumlarda ihtiyaç diye de düşünüyorum. Bu durumlarda da toplu taşıma bileti almak, araç kiralamaktan daha ekonomik ve pratik bir imkan sunuyor. Eğer şehir dışına veya kırsal alanlara gitmeyi planlamıyorsanız, toplu taşıma ve yürüyüş yeterli olacaktır diyebilirim.
ŞEHİR İÇİ ULAŞIMDA TOPLU TAŞIMA KULLANIMI
Viyana şehir merkezine vardıktan sonra metro sistemi oldukça yaygın ve ulaşım kolay. “U” tabelası gördüğünüz noktalardan metroya erişebilirsiniz, en çok kullanacağınız hattın U3 VE U4 olacağını söyleyebilirim. Eğer şehir içi ulaşımda toplu taşıma kullanacaksınız Google maps’in yol tarifi seçeneğinde dakikası dakikasına yazan aktarmaları gösteren toplu taşıma akışına bakabilirsiniz. Oldukça doğru bir sonuç sunuyor ve ulaşım kolaylaşıyor aklınızda olsun.
Viyana’da araç kiralamaya gerek yok ama günü daha az yorgun geçirmek için metro kullanmanın avantaj olduğunu söyleyebilirim. Seyahatimizin bir kısmı yağmurlu geçeceği ve konaklama noktamız direkt tarihi merkeze yakın olmadığı için biz metro & tren kullanımının ihtiyaç olduğuna karar verdik. Bu nedenle de 72 saatlik bilet seçeneğini değerlendirdik. Belirli noktalara ulaştıktan sonra yürüyerek devam ettik, çünkü şehri tanımanın en iyi yolu ara sokaklarından yürümek bence.
Sizinle bilet seçenekleri ile ilgili detayları paylaşacağım ki gitmeden karar vermiş olursunuz:
- Tek bilet: €2.40 (Çocuklar €1.20)
- 24 saatlik bilet: €8.00
- 48 saatlik bilet: €14.10
- 72 saatlik bilet: €17.10
Viyana’da aldığınız bu biletlerin, tüm tren, tramvay, otobüs ve metro hatlarında geçerli olduğunu da hatırlatırım. Ayrıca her damgalı tek bilet, varış noktasına kadar, aktarmalar dahil geçerli olarak kullanılabilir.
Bu biletleri metro istasyonlarının girişinde bulunan bilet makinelerinden alabilirsiniz. Saatlik biletleri ilk kez kullanırken aktif hale getirmeniz gerekiyor. Bunu da yine trene binmeden göreceğiniz bilet matik benzeri onay makinelerinden (aşağıdaki görsel yardımcı olur) yapabilirsiniz. Bu onay makinesi sayesinde biletinize ilk kullandığınız saat ve gün işlenmiş olacak. Eğer bu adımı atlar ve trene binerseniz ve bilet kontrolüne denk gelirseniz biletiniz olsa dahi ceza alırsınız. O yüzden oldukça önemli bir konu, es geçilmesin.
VIENNA CARD ALMAK GEREKLİ Mİ?
Vienna City Card, Viyana’da toplu taşıma kullanımı ve turistik yerlerde indirimler sunan bir avantaj kartı. Avrupa’da birçok şehirde yaygın olan “city card” kavramı burada da “Vienna Card” ismiyle karşımıza çıkmış durumda. Bu kart sayesinde 24, 48 veya 72 saatlik seçeneklerle şehirde rahatça dolaşabilir ve müze, restoran gibi pek çok yerde indirimlerden yararlanabilirsiniz. Ayrıca, her kart sahibiyle birlikte 15 yaşına kadar bir çocuk veya bir köpek ücretsiz seyahat edebilir. Burada köpek detayının eklenmesinin tatlığına girmiyorum.
Genel fikir sahibi olmanız adına da Mayıs 2024 fiyatlarını yazıyorum, güncel bilgi için gideceğiniz tarihlerde burayı kontrol edebilirsiniz.
- 24 saatlik kart: €17
- 48 saatlik kart: €25
- 72 saatlik kart: €29
Eğer daha fazla esneklik isterseniz Havaalanı Transferi ve Hop-On Hop-Off Turu seçeneklerinin de ekli olduğu gelişmiş kart seçeneklerini de değerlendirebilirsiniz. Bu eklemelerle havaalanı transferi ve şehir turu da yapabilirsiniz. Ulaşıma dair tüm detayları paylaştım, kendi yöntemimden de bahsettim. Tüm seçenekleri değerlendirip kendi seyahatinize en uygun yöntemi seçebilirsiniz.
ŞEHİRDE İNTERNET KULLANIMINIZ İÇİN ÖNERİM: E-SİM UYGULAMASI
Son dönemde seyahatlerimi planlayıp paylaşırken en çok aldığım sorulardan biri internet ile alakalı olduğu için instagram üzerinden sıklıkla bu konuda hatırlatma yapıyorum. Bu kez burada da detaylıca bahsetmek istedim. Ben yurtdışı seyahatlerimde e-sim uygulaması olan Airalo’yu kullanıyorum. Herhangi bir iş birliğimin olmadığı tamamen hayatımı kolaylaştırmasından sebep sizinle paylaştığım bir uygulama olduğunu da eklemek isterim.
Airalo telefonunuza indirdiğiniz bir uygulama üzerinden aldığınız bir elektronik sim kartı aslında. 200’den fazla şehirde kullanılabiliyor. Kopenhag da onlardan biri tabii. Uygulama içerisinde 1 GB, 5 GB gibi farklı boyutlarda interneti satın alabiliyorsunuz. Satın alma işleminden sonra telefonunuza kurulumunu yapmanız gerekiyor. Bu kurulum da oldukça basit şekilde uygulamada anlatılıyor. Kolayca erişmeniz için buraya detaylı video ve anlatım linkini bırakıyorum.
Bu e-sim sayesinde havaalanında uçaktan iner inmez uygulamayı aktif hale getirip interneti kullanmaya başlıyorum. Otele ulaşırken internet bulmaya çalışmak, gittiğim yerlerde internet için bir hat vs aramak gerçekten can sıkıcı oluyordu onu çözmüş oldu. Zaten bu e-sim uygulaması o ülkedeki şehirdeki internet hizmetlerinden faydalanıp en iyi olanları sunuyor. Bir de diğer iyi yanı şu, kendi numaramı kullanmaya devam ederek internetten faydalanıyorum. Biliyorsunuz bazı yerlerde hat almanız falan gerekiyor ki cidden uğraşılması zor ve karışık bir durum. Airalo’yu bir kere kurmanız yeterli bu arada, sonraki seyahatler ekstra kolaylaşıyor süreç.
Son olarak eğer airalo uygulamasını kullanmaya başlayacaksanız buradaki link üzerinden telefonunuza indirebilirsiniz. Kaydolurken ve ödeme adımında BURCU3227 kodunu kullanırsanız hem siz hem de ben 3 $ kazanıyoruz. Bu uygulamayı indiren herkese tanımlanan bir kod. Siz kaydolduktan sonra size de tanımlanacak siz de arkadaşlarınızla dilerseniz kendi kodunuzu paylaşabilir ve tavsiye ödülü alabilirsiniz. Eğer benim tavsiye kodumu kullanarak kaydolursan da şimdiden çok teşekkür ederim!
VİYANA’NIN ÖNE ÇIKAN MAHALLELERİ & KONAKLAMA
Viyana’nın öne çıkan mahallelerini biraz konuşalım istedim. Şehrin dokusu ahenk içinde olsa da bazı mahallelerde bazı mimari özellikler ya da sosyal değişimler görmek de mümkün. Hangi mahalle hangi özellikleriyle öne çıkıyor bakalım bir, konaklama yapacağınız yere karar vermenize de vesile olur diye düşünüyorum.
- Innere Stadt: Burası Viyana’nın eski tarihi merkezi. St. Stephen’s Katedrali başta olmak üzere birçok saray ve tarihi yapıyı burada bulacaksınız. Gotik, Barok, Rönesans mimarisi eserleriyle çevrili sokaklarda yürümek de çok etkileyici. Tabi bu eserlerin yanı sıra lüks alışveriş caddeleri, restoran ve kafelerle de dolu bir merkezde olacağınızı söyleyebilirim. Eğer şehrin tam merkezinde olmak cazip geliyorsa konaklama için burayı seçebilirsiniz.
- Neubau: Viyana’nın en sanatsal bölgesi desem yanılır mıyım acaba, sanmam. Müzeler bölgesi diye adlandırılan “Museums Quartier” burada bulunuyor. Birbirinden farklı sanat müzeleriyle dolu bu alan bence mahallenin en öne çıkan özelliği. Bu kadar fazla müze olunca da onunla paralel yeme içme mekanları, butikler, sanat galerileri de bölgede yoğunlaşmış. Eğer fazlaca müze gezme planı yaptıysanız bu bölge size göre olabilir.
- Mariahilf: Neubau’nun çeperdeki mahalle komşusu Mariahilf de alışveriş caddesi ve butik dükkanlarıyla popüler bir mahalle. Mahallede bulunan Mariahilfer Strasse Viyana’nın en büyük alışveriş caddesi olarak da biliniyor. Aradığınız çoğu marka için buraya bakabilirsiniz. Ara sokaklarda tarihi Viyana mimarisi eserler de kendini gösteriyor.
- Karmaliterviertel: Burası nehrin üst kısmında bulunan ve tarihi Yahudi mahallesi olarak bilinen bir bölge. Aslında nehrin yukarısındaki hareketli yaşam alanı burası diyebilirim. Butikler, yeme içme yerleri hep bu bölgede yoğunlaşmış durumda. Yukarıya doğru Viyana’nın konut alanları, yerel halkın yaşadığı daha düzenli ve yeni yerleşimlerin olduğu bölgeye geçiyorsunuz.
- Landstraße: Barok mimarisinin önemli eserlerinden Belvedere Sarayı’na ev sahibi olmasıyla önem kazanan mahallede yine Viyana mimarisinde birçok yapı bulunuyor.
Elbette ki Viyana mahalleleri bu kadarla sınırlı değil. Merkezden başlayarak saat yönünde bir döngüyü takip eden mahalle kodlarıyla mahalle isimleri listesini aşağıda bırakıyorum size. Yeme içme mekanlarını araştırırken mekanların farklı şubelerinin kodlarla ayrıştığını görebilirsiniz. İşte o kodlar mahalle kodlarını temsil ediyor. Detay severlere özel bu bilgiyi de paylaşmadan geçmek istemedim.
- Innere Stadt: 1010
- Karmaliterviertel: 1020
- Landstrate: 1030
- Wieden: 1040
- Margareten: 1050
- Mariahilf: 1060
- Neubau: 1070
- Josefstadt:1080
- Alsergrund: 1090
VİYANA’DA NEREDE KONAKLADIM?
Viyana’da özellikle fırıni kahveci ve konsept mağazaların yoğunlukla bulunduğu, Viyana mimarisinden izler taşıyan Mariahlif mahallesinde konaklamayı tercih ettik. Bu mahalleyi seçmemizin sebeplerinden ilki kahvaltı yapmak ya da kahve içmek için günün ilk saatinde gitmeyi tercih edeceğimiz mekanlara yakın bir bölge olmasıydı. Diğeri metro ve tren hatlarının geçtiği ana istasyonlardan Westbahnhof Tren İstasyonu bulunmasıydı ki bu ulaşım açısından büyük kolaylık oldu bize. Diğeri de Milano’da da konakladığımız Numa Stays bünyesindeki otellerde birinin burada olduğunu görmemiz oldu. Merkeze daha yakın otelleri de vardı ama fiyatlandırma açısından değerlendirdiğimizde buranın daha makul bir seçenek olduğunu düşündük ve “numa | Wood Rooms & Apartments” da konakladık. Özellikle bahar ve yaz dönemlerinde gidiyorsanız bizim de konakladığımız teraslı odasını tercih etmenizi öneririm. Şehir manzarasını izleyerek güne başlamak harikaydı.
Viyana seyahatiniz için burayı değerlendirip aynı memnuniyetle konaklamanızı çok isterim. İster Viyana’da isterseniz de birçok Avrupa şehrinde seyahatiniz için Numa’yı değerlendirebilirsiniz. Barselona, Milano, Roma, Kopenhag gibi birçok şehirde konaklama seçeneği sunduklarınızı hatırlatırım. Daha detaylı bilgi için bu linke tıklayarak odaları ve fiyatlarını inceleyebilir, 2 gün ve üzeri konaklamalarınız için “BURCUNUMA15” kodunu kullanarak %15 indirimden de faydalanabilirsiniz.
VİYANA GEZİLECEK YERLER
Viyana tahminimin ötesi güzellikte mimari yapılarla dolu şehirlerden oldu. Sadece önemli yapılar değil, herhangi bir sokağında karşınıza çıkabilecek etkileyici mimari eserleriyle de önemli bir dokuya sahip diyebilirim. Bu kısa seyahatte görebildiğim ve size de rotanıza eklemenizi önerdiğim tarihi ve mimari yapıları kısaca özetlemeye çalışacağım.
VİYANA KİLİSELERİ:
Piarist Church: Piarist Church, önündeki popüler kafesiyle gündeme gelse de Viyana’nın mimari mirası açısından önemli bir yapı. 18. yüzyılda tamamlanan bu Barok kilise, zarif dekorasyonları ve yüksek kubbesiyle dikkat çekiyor. Mimarisi, Johann Lukas von Hildebrandt ve Michael Rottmayr gibi dönemin önde gelen sanatçılarının katkılarıyla şekillenmiş. Kilisenin iç kısmında barok tarzının görkemini yansıtan freskler ve detaylar bulunuyor, gezerken dikkatiniz detaylarda olsun.
St. Peter’s Church: St. Peter’s Church, Viyana’nın kalbinde yer alan, Barok ve Rokoko tarzlarını mükemmel şekilde harmanlayan bir kilise. Yeşil kubbesi ve altın yaldızlı iç dekorasyonlarıyla ziyaretçilerini büyüler. Kilisenin tarihi 1701 yılına kadar uzanır ve iç kısmındaki freskler, Antonio Galli Bibiena’nın ince işçiliğini gözler önüne seriyor. Sanat ve mimari tutkunları için mutlaka görülmesi gereken bir yer olarak kayıtlara geçmiş durumda.
St. Stephan’s Cathedral: Viyana’nın sembolik yapısı St. Stephan’s Cathedral, Gotik mimarisi ve tarihi önemiyle öne çıkar. Şehrin tarihi merkezinde yer alan bu görkemli yapı, 12. yüzyılda inşa edilmiş ve Viyana’nın imparatorluk kilisesi olarak tanınmış. Kilisenin 136.44 metre yüksekliğindeki güney kulesi, şehrin en yüksek yapılarından biri ve harika bir manzara sunduğu söyleniyor. Biz çıkmadık ama gönül isterdi diyelim, size kısmet olur umarım. Ayrıca iç kısmını tam anlamıyla gezmek isteyenler için ek bir ücret uygulanıyor ancak görebildiğimiz yani halka ücretsiz açık olan kısmı dahi görkemli atmosferini hissetme imkanı sağlıyor.
Votivkirche: Votivkirche, 19. yüzyılın sonlarında inşa edilen ve Viyana’nın en dikkat çekici kiliselerinden biri. Kilisenin Neo-Gotik tarzı, zarif vitray pencereler ve ince detaylarıyla göz kamaştırıcı. 1879 yılında tamamlanan bu yapı, II. Ferdinand’ın hayatına yapılan bir suikast girişiminden kurtulmasının ardından, şükran ifadesi olarak inşa edilmiş. Bu sebeple de tarihi önemi yüksek. Kilisenin saat 17:00’ye kadar açık olduğunun da altını çizmek isterim. Hemen önündeki parkı da dinlenme molalarınız için değerlendirmenizi, uzun oturmalar için çantanızda minik bir örtü bulundurmanızı tavsiye ediyorum.
Karlskirche: Barok mimarinin en güzel örneklerinden biri olan Karlskirche, geniş kubbesi ve iç mekandaki sanatsal detaylarıyla dikkatinizi çekicektir. 1737 yılında tamamlanan bu kilise, Viyana’daki en büyük Barok kiliselerinden biri aynı zamanda. Johann Bernhard Fischer von Erlach tarafından tasarlanan yapı, özellikle görkemli kubbesi ve İsa’nın hayatından sahneleri betimleyen freskleriyle ünlü. Kiliseyi keşfetmek için içeri girmek ücretli ve genellikle konserler için açıldığından, ziyaretinizi buna göre planlamanız iyi olur. Biz girip içeriden göremedik ama kilisenin karşısındaki Wien Museum’un terasından harika bir kilise manzarası izledik. Müze detaylarını aşağıda paylaşacağım, atladım sanılmasın 🙂
VİYANA SARAYLARI:
Schönbrunn Sarayı: 17. yüzyılda inşa edilmiş ve Viyana’nın en büyük sarayı olarak biliniyor. Rokoko tarzında inşa edilen bu Barok dönemi eseri, sadece mimarisiyle değil, aynı zamanda muazzam bahçeleriyle de dikkat çekici. Dışarıdan bile büyüleyici olan bu sarayın iç dekorasyonunu hala edemiyorum, gerçekten büyüleyici olmalı. Sarayı ve içindeki müzeyi gezmeyi çok isterdim, ancak sadece bahçesinde geçirdiğimiz 1-2 saat bile oldukça güzeldi. İçeriyi gezmek isteyenler için 3-4 saatlik bir süre ayırmak gerektiği söyleniyor ve ben de bu sürenin ancak yeteceğini düşünüyorum. Saray gerçekten devasa! Müzeyi ziyaret etmek isteyenlere online bilet almalarını kesinlikle öneririm; ilkbahar döneminde bile inanılmaz uzun kuyruklar vardı.
Sarayın bahçeleri ise ayrı bir dünya. Çok huzurlu ve ferah hissettiren, zaman zaman şaşırtıcı labirentleriyle dolu geniş bir alan düşünün. Bahçede yürürken hem botanik bahçeleri hem de hayvanat bahçesi gibi birçok farklı alan karşınıza çıkacak. Bu bölümler ücretli olduğundan, biz kur farkı nedeniyle sadece dışarıdan gezmeyi tercih ettik. Bahçenin en yüksek noktasına çıkıp Viyana’nın panoramik manzarasını izlemeyi atlamamanızı öneririm.
Schönbrunn şehrin biraz dışında gibi görünse de kesinlikle gitmeye değer bir saray, umarım görme fırsatınız olur.
Belvedere Sarayı: Belvedere Sarayı, Viyana’nın en önemli Barok mimari eserlerinden biri olarak bizi büyüledi. Seyahatimizde zaman kısıtlaması nedeniyle her müzeyi ziyaret edemedik, ancak mimarisi ve sanatsal zenginliğiyle etkileyici olan Belvedere’yi tercih ettik. İyi ki de öyle yapmışız! Hem sarayın kendisi hem de etrafındaki güzel bahçeler bizi kendine hayran bıraktı.
Belvedere, simetrik tasarımı, büyük kubbeleri ve zarif süslemeleriyle Barok mimarisinin bir şaheseri adeta. Sarayın iç kısmı da aynı etkiyi sürdürürken, gözlerinizi sadece tablolardan değil, aynı zamanda zarif tavan süslemelerinden de ayıramayacaksınız.
Saray, özellikle Gustav Klimt’in ünlü eseri “The Kiss” ile tanınmış durumda. Klimt’in bu başyapıtının yanı sıra, sarayda birçok başka etkileyici eseri de görebilirsiniz. Bu eserleri görmek için “Upper Belvedere” bölümünden bilet almanız gerekiyor. Eğer daha fazla vaktiniz varsa ya da sanat koleksiyonlarına ilgi duyuyorsanız, “Lower Belvedere” kısmını da gezmenizi öneririm. Sarayın bahçesinde gezmek ve sarayı dışarıdan görmek için herhangi bir ücret ödemiyorsunuz.
Ziyaretinizi planlarken, biletlerinizi seyahatinizden önce online olarak almanızı öneririm. Hem online bilet seçeneği daha uygun hem de yoğun dönemlerde istediğiniz zamana bilet bulmakta zorlanma ihtimaliniz yüksek. Müzeyi gezmek için 1,5 & 2 saat ayırmanızı öneririm. Güncel online bilet fiyatı €17,50; kapıda ise €20. Resmi web sitesini buraya bırakıyorum, kolayca erişip biletlerinizi alabilirsiniz.
VİYANA’DA GİZLENMİŞ MİMARİ YAPILAR:
Tarihi yapılar içerisinde de bu bilgileri verebilirdim elbette ama son dönemde #hiddengems yani gizli hazineler başlığı altında böyle kıyıda köşede kalmış yerleri anlatmayı sever oldum. Viyana da bu konuda gerçekten iyi noktalar çıkardı karşıma, size de keşfetmeniz için ayrıca anlatmak istedim.
Palais Daun-Kinsky: Palais Daun-Kinsky, 18. yüzyılın başlarında inşa edilen Viyana’nın en etkileyici Barok yapılarından biri. Saray, özellikle iç mekanındaki yaldızlı tasarımlar, heykeller ve fresklerle dikkat çekiyor. Tavanda yer alan sanat eserleri ise gerçekten nefes kesici bir güzelliğe sahip. Sarayın içindeki bu görkemli detaylar, Barok döneminin zarafetini ve ihtişamını mükemmel şekilde yansıtmış. Mimari tasarımında Johann Lucas von Hildebrandt’ın imzası bulunan bu yapıyı ücretsiz olarak gezebilmek ise müthiş! 18:00’e kadar açık olduğunu hatırlatırım. Aynı zamanda, bu büyüleyici mekanda özel etkinlikler ve düğünler de düzenleniyor, bu da sarayı bir kültürel merkez haline getiriyor. Hani olur da Viyana’da nerede organizasyon yapalım derseniz diye belirtmek istedim….
Palais de Justice: 1881 yılında inşa edilen Palais de Justice, Rönesans mimarisiyle dikkat çeken bir diğer önemli yapı. Binanın ihtişamı, içeri adım attığınız anda sizi karşılayan geniş ve etkileyici ana merdivenleri gördüğünüz anda başlıyor zaten. Bu merdivenler, saraya görkemli bir hava katmakla kalmıyor tabi, Adalet Sarayı’nın gücünü ve prestijini de yansıtıyor. Palais de Justice, ücretsiz olarak hafta içi günlerinde 08:00 – 15:30 saatleri arasında ziyaret edilebilir. Binanın tasarımında kullanılan detaylar, Rönesans döneminin zengin mimari mirasını gözler önüne seriyor ve bu dönemin sanatsal estetiğini tam anlamıyla hissettiriyor.
Ferstel Passage: Ferstel Passage, sadece bir alışveriş merkezi değil, aynı zamanda tarihin derin izlerini taşıyan bir yapı olmasıyla önemli. 19. yüzyılda inşa edilen bu pasaj, adını mimarı Heinrich von Ferstel’den almış ve Viyana’nın ticaret ve kültürel hayatının önemli bir parçası olmuştur. Pasajın iç kısmı, muhteşem bir mimari zarafete sahip, pasaj boyunca yürümeyi ve detayları takip etmeyi es geçmeyin. Ferstel Passage, mimari güzellikleri ve tarihi dokusu yanında aktif olarak kullanılan bir alışveriş merkezi de olduğundan her gün 10:00 – 20:00 saatleri arasında ziyarete açık. Pasajın içinde yer alan kafeler ve butiklere de göz atabilirsiniz.
VİYANA MÜZELERİ
Mumok (Modern Sanat Müzesi): MuseumsQuartier içinde yer alan Mumok, Andy Warhol’dan Pablo Picasso’ya, Yoko Ono’dan Nam June Paik’e kadar pek çok sanatçının eserlerine ev sahipliği yapan önemli bir modern sanat müzesi kompleksi diyebilirim. Müze binası da modern mimarinin bir örneği olarak dikkat çekiyor. Pazartesi hariç her gün açık olan Mumok, modern sanatla dolu bir gün geçirmek isterseniz değerlendirmenizi önereceğim bir adres. Güncel sergiler, biletler ve ziyaret bilgileri gibi detaylar için gitmeden buraya bakabilirsiniz.
Leopold Museum: Viyana’da modern sanatı keşfetmek için en iyi yerlerden biri olarak gösterilen Leopold Museum, özellikle Avusturya modernizminin ve ekspresyonizminin önemli eserlerine ev sahipliği yapmasıyla da popüler. Egon Schiele ve Gustav Klimt’in eserleri de burada sergilendiği için ilgi çekici bir konumda diyebilirim. Aynı zamanda MuseumsQuartier’in bir parçası olan bu müze, modern ve şık bir tasarıma sahip bir binada bulunuyor. Her gün açık olan Leopold Museum, sanatla dolu bir gün geçirmek isteyenler için ideal bir seçenek diyeceğim ama sanatla dolup taşmak için o kadar çok seçenek var ki, hangisine değerlendirseniz aklınız diğerinde kalacak gibi. Güncel sergilere bakmak bu noktada karar vermeyi kolaylaştırabilir belki, şuradan detayları inceleyebilirsiniz.
Albertina Museum: Hem sanat hem de tarih meraklıları için Albertina kaçırılmaması gereken bir müze olarak karşıma çıktı hep. Kısıtlı gün sebebiyle pas geçtik ama tarihi bir sarayın içinde yer alan Albertina, Monet’den Picasso’ya, Dürer’den Michelangelo’ya kadar geniş bir sanat koleksiyonuna sahip olduğundan aşırı aklım kaldı. Eğer ziyaret etmek isterseniz müze, haftanın her günü 10.00-18.00 saatleri arasında ziyarete açık. Biletler ve diğer güncel detaylar için buradaki web sitesini inceleyebilirsiniz.
Wien Museum: Viyana’nın tarihi ve modern sanat eserlerini bir araya getiren önemli müzelerinden Wien Museum’da Viyana’nın zengin tarihini ve sanatsal mirasını keşfetme imkanı bulacaksınız. Girişin ücretsiz olduğu müze, pazartesi günleri kapalı haftanın diğer günlerinde ise 09:00 – 18:00 saatleri arasında ziyarete açıktır. Müze geziniz için yaklaşık 1 saatlik bir süre ayırmanızı öneririm, bu süre hem koleksiyonları detaylıca incelemek hem de sergilenen sanat eserlerinin keyfini çıkarmak için yeterli olacaktır. Wien Museum’un üst katında yer alan kafenin terasından Viyana’nın ünlü yapılarından biri olan Karlskirche‘yi (St. Charles Kilisesi) görmek ise tam bir bonus!
Kunsthistorisches Museum (Sanat Tarihi Müzesi): Viyana’nın kalbindeki bu muhteşem müze, sanatseverler için adeta bir cennet! 1891 yılında açılan ve Ringstrasse üzerinde yer alan bu muhteşem yapı, dış cephesiyle bile büyüleyici. İçeride, Eski Mısır, Yunan ve Roma eserlerinden, Avrupa’nın en büyük sanat koleksiyonlarına kadar geniş bir yelpaze bulunduğunu okudum ancak ziyaret etme fırsatı bulamadık. Özellikle Pieter Bruegel the Elder’ın dünyaca ünlü eserlerini görmek için buraya uğramak isteyebilirsiniz. Müze Pazartesi hariç her gün açık ve Viyana’nın sanatsal ruhunu yakından hissetmek için ideal bir durak. Tüm detaylara ve güncel bilgilere erişmeniz için de web sitelerini buraya ekliyorum, gitmeden bakmanız ve bilet işlemlerinizi halletmeniz tavsiyemdir.
Naturhistorisches Museum (Doğa Tarihi Müzesi): Sanatla olduğu kadar bilimle de ilgileniyorsanız, Doğa Tarihi Müzesi tam da bu ikisinin birleşimi olarak ilginizi çekecektir. Müze, her gün ziyarete açık ve özellikle çocuklu aileler için eğitici ve eğlenceli bir deneyim sunuyor. Milyonlarca yıl öncesinden fosiller, dinozor iskeletleri ve dünyanın dört bir yanından gelen mineral koleksiyonları ile dolu bir müze olduğu için çocuklu aile olarak seyahat ediyorsanız özellikle günü kurtarıcı olabilir. Sanat Tarihi Müzesi ile karşılıklı konumlanan Doğa Tarihi Müzesi alanı bir MuseumsQuartier olmasa da binaların (saray demeliyim sanırım) ihtişamıyla oldukça göz kamaştırıcı bir bölge. Müzeleri gezmeseniz bile mutlaka önünden geçmeli, bulunduğu alan bahçe yapıları izlemeli.
Hofburg İmparatorluk Sarayı: Burası sadece bir müze değil, aynı zamanda Viyana’nın tarihine yolculuk edebileceğiniz bir saray olduğu için de ekstra kıymetli. Hofburg, Habsburg Hanedanı’nın kışlık sarayı olarak kullanılıyormuş, günümüzde ise müze olarak ziyarete açık. İmparatoriçe Sisi’nin daireleri, İmparatorluk Gümüş Koleksiyonu ve Hazine Dairesi gibi bölümler özellikle ilgi çekici bölümleri. Giderseniz bu bölümleri atlamadan gezmenizi önerebilirim. Her gün açık olan saray, Viyana’nın ihtişamını ve tarihi zenginliğini keşfetmenizi sağlayacak gibi duruyor. Fakat bizim gibi ziyaret etme imkanı bulamazsanız da bahçesinden sarayı izleyebilirsiniz.
Viyana’nın bu önemli müzeleri, şehrin zengin kültürel mirasını keşfetmek isteyenler için kesinlikle müthiş güzel seçenekler. Her biri kendine özgü bir deneyim ve keşfedilecek birçok sanat hazinesi barındırıyor. İmkanlar dahilinde gezip görmenizi, kendinize en uygunları seçmenizi öneririm. Fazla zorlamamalı seyahatlerde, olduğu kadar keyif almalı.
VİYANA PARKLARI
Hızımı alamayıp mimari yapılardan park özetine geçiyorum. Eğer havalar güzelken gidiyorsanız parklar mühim ve bu konuya bir başlık açmak iyi olur diye düşündüm. Viyana’da çok fazla park olduğundan yanınızda ufak bir örtü bulundurmak akıllıca olur. Çok keyifle oturan yerelleri görünce canınız çekicek, ben diyim de önden hazırlıklı olun hiiiihii
Volksgarten: Volksgarten, Viyana’nın merkezinde yer alan en büyük parklardan biri ve şehir yaşamının ortasında huzurlu bir kaçış isteyenler için tam bir vaha. Bu park, özellikle yürüyüş yapmak veya banklarda dinlenmek için mükemmel, yani örtüyü serip oturma yerimiz burası değil. Biraz daha cool cool yürüyelim parkı gibi düşünün:D Parkın içinde, özenle düzenlenmiş çiçek bahçelerinden tutun da Yunan tapınağını andıran Theseus Tapınağı’na kadar farklı alanlar bulunuyor. Eski Belediye Binası’nın hemen arkasında konumlanan Volksgarten turistler için olduğu kadar yerel halk için de popüler bir buluşma noktası gibi geldi bana.
Sigmund Freud Park: Sigmund Freud Park, Votivkirche’nin etkileyici manzarası eşliğinde keyifli bir zaman geçirme imkanı sağlıyor. Parkın geniş yeşil alanları, piknik yapmak veya sadece yayılmak için mükemmel bir ortama sahip, yani örtüleri sericeğimiz o park bu park 😀 Şehrin kuzeyinde yer alan bu park, aynı zamanda üniversite öğrencilerinin ve yerel halkın favori mekanlarından bence, bir sürü yerel genç grup burada toplanmıştı biz gittiğimizde. Bu arada unutmadan, parkın adını aldığı ünlü psikiyatrist Sigmund Freud’un heykeli de burada ziyaret edilebilir. Yani Viyana’da parklar sadece park değil, her yerden tarih ve kültürel bir bağlam çıkabilir aman dikkat.
Wiener Stadtpark: Wiener Stadtpark, Viyana’nın güneyinde bulunan büyük ve şehrin odak noktası olan bir diğer önemli park. Geniş çimenlik alanları güneşlenmek veya piknik yapmak istediğimizde burayı ideal hale getiriyor. Tabi yine sanatsız bir park olmadığı için şehirde burada da Johann Strauss’un altın heykeli gibi ikonik figürlere rastlayacaksınız. Sanat ve doğanın mükemmel bir birleşimi diyebiliriz burası için. Stadtpark’ın içinden geçen Wienfluss Nehri de parka ekstra bir çekicilik katmıştı doğrusu. Oturmasanız bile buradan yolunuz geçsin.
Esterházypark: Esterházypark, Viyana’daki daha küçük ama şirin parklardan biri. Burayı çekici kılan şeyse şehrin merkezine oldukça yakın olması. Yakınındaki kafe ve restoranlardan aldığınız yiyecek ve içeceklerle rahatça oturup dinlenmek için ufak bir piknik alanına sahip olması en güzel kısmı bence, biz tam da bu amaçla keşfetmiştik. Parkın içinde Haus des Meeres (Deniz Evi) adlı akvaryum da bulunuyor. Bu parkın cazibesi de biraz burada gibi. Yoğun gezmeli bir gün geçirdiyseniz koşturmacadan uzaklaşıp biraz nefes almak için de bu parka sığınabilirsiniz, aklınızın bir köşesinde kalsın.
Prater: Prater, Viyana’nın en ünlü ve ikonik parklarından biri de burası ama bizim yolumuz düşmedi. İçinde yer alan Wiener Riesenrad (Dev Dönme Dolap) ile tanınan bi park burası. Yani sadece yeşil alanlarıyla değil, aynı zamanda eğlence parkıyla da dikkat çekiyor. Çok muhtemel noel döneminde burada Pazar da kuruluyordur. O zaman cazibesi arşa çıkar artık.
Augarten: Augarten, Viyana’nın en eski Barok tarzı bahçelerinden biri ve şehrin kuzeydoğusunda bulunuyor. Yine bu park da sanatsal açıdan da zengin parklardan; parkın içinde Augarten Porzellanmanufaktur (Augarten Porselen Fabrikası) ve Flaktürme (II. Dünya Savaşı’ndan kalma anıtsal hava savunma kuleleri) bulunuyormuş. Biz gitmedik buraya ama yolunuz düşerse bakmak istersiniz belki diye ekledim.
Burggarten: Burggarten, Viyana’nın merkezinde, Hofburg Sarayı’nın hemen yanında yer alan muhteşem bir park, mutlaka geçersiniz buradan. Park, özellikle Mozart heykeli ve Schmetterlinghaus (Kelebek Evi) ile ünlü. Ziyaret etmek isterseniz ekstra ücretli olduğunu söylememe gerek yoktur herhalde. Biz pas geçtik ama ziyaret etmek de güzel olurdu açıkçası. 19. yüzyılın sonlarında imparatorluk bahçesi olarak tasarlanan bu park neyse ki halka açık da burayı görebiliyoruz, siz de bu popüler dinlenme ve yürüyüş alanı konumundaki parktan geçerek rotanızı şekillendirirsiniz.
Şehir adım başı park ve yeşil alanlı zaten ama benim fark edip gittiklerim ve yolum düşmese de sizin için eklediklerim böyleydi. Gün içinde bazılarından farkında olmadan geçerken bulacaksınız kendinizi zaten, sanatla olduğu kadar doğayla da iç içe bir seyahat olacak desem yanılmam.
VİYANA YEME İÇME ÖNERİLERİ
Viyana’nın yeme içme mekanları konusunda bu kadar iyi olacağını tahmin etmiyordum itiraf etmek gerekirse. Tarihi kafelerini fazlaca duyduğum ve onların içeriklerinin de çok benlik, bizlik olmadığını düşündüğüm için belki de böyle düşündüm bilmiyorum ama yanıldığım için çok mutlu olduğumu söyleyebilirim. Özellikle fırın & pastane kategorisinde aşırı iyi seçenekler vardı. Hem denediğim hem de listemde olup deneme fırsatı bulamadığım mekanları sizin için derledim. Viyana kültürüne saygımdan tarihi kafelerle başlayıp diğer iyi yemek türlerine geçerek ilerleyelim. Buyrunuz:
Tarihi Kafeleri:
Viyana’nın tarihi kafeleri, şehrin sosyal ve kültürel dokusunun ayrılmaz bir parçası olarak yüzyıllardır varlıklarını sürdürüyor. 19. ve 20. yüzyıllarda entelektüeller, sanatçılar, yazarlar ve düşünürler bu kafelerde bir araya gelerek sadece kahve içmekle kalmayıp, fikir alışverişinde bulunmuş, yazmış, okumuş ve derin tartışmalara dalmışlar. Viyana kafelerini, hızlı bir espresso içip yola devam etmekten ziyade, uzun sohbetler ve düşünce paylaşımı için tasarlanmış, zarif ve rahat mekanlar olarak düşünebilirsiniz.
Bu tarihi kafeleri oluşturan öyle bir noktada ki, Viyana’nın kafe kültürü, 2011 yılında UNESCO’nun “Somut Olmayan Kültürel Miras” listesine dahi eklenmiş. Bu önemli listeye girmek, Viyana kafelerinin geleneksel kimliklerini koruma, kaliteli hizmet sunma ve tarihi atmosferlerini yaşatma taahhüdünü temsil etmesi açısından oldukça kıymetli. Ayrıca, bu kafelerin yerel topluluğa ve kültürel mirasın korunmasına katkıda bulunmaları da bu başarının temel taşları arasındadır. Bu kafeler, sadece birer kahvehane değil, aynı zamanda Viyana’nın zengin kültürel geçmişinin canlı tanıklarıdır.
Viyana’nın tarihi kafeleri arasında Café Central, Café Landtmann, Café Hawelka, Café Mozart, Café Sperl ve Café Demel gibi isimler öne çıkıyor. Her biri, kendine özgü tarihi ve atmosferi ile oldukça büyüleyici. Birçok tarihi Viyana kafesi, yoğun ilgi nedeniyle rezervasyon gerektireblir. Örneğin, Café Central’de rezervasyon yapmak şart. Diğer popüler mekanlar olan Café Landtmann, Café Hawelka, Café Mozart ve Café Sperl de benzer şekilde yoğun ilgi görüyor. Bu kafelerde oturmak istemeseniz bile, içeri girip tarihi atmosferlerini görebilir, dekore edilmiş salonlarını keşfedebilirsiniz. Burada çalışanlar bu konuda destekleyici bir yaklaşımla sizi içeri davet ediyorlar, endişeniz olmasın, bir bakıp çıkacağım modunda rahatça içeriyi gözlemleyebilirsiniz.
Demel: Bu listede yer alan Demel, yenilikçi yapısıyla dikkat çekiyor hem geleneksel oturma alanları hem de hızlı ve samimi bir deneyim sunan bar alanı ile farklı bir kafe deneyimi yaşatıyor. Biz de bar alanında oturma imkanı sunmasının pratikliğinden yararlanarak tarihi kafelerden Demel’i tercih ettik.
Demel’de Viyana’nın ikonik tatlılarını tatmak da mümkün: Sachertorte, Apfelstrudel ve Kaiserschmarrn. Biz karamelize edilmiş, romla pişirilmiş parçalanmış pankek olarak tanımlayabileceğim Kaiserschmarrn tatlısı yanında kremalı bir kahve olan Einspänner ve geleneksel kahvelerinden cappucino benzeri melange tercih ettik. Kahveleri çok başarılıydı ama tatlısını çok abartamayacağım. Açıkçası beklentim de çok yüksek değildi zaten. Diğer tatlılar arasında cazibesi en yüksek olan buydu diyebilirim hatta. Dilerseniz bu tatlıyı vitrinden alıp “on the go” seçeneğiyle de tadabilirsiniz.
Kahve & Fırın:
1. Öfferl: Burası Viyana’da fazlaca şubesi olan fırın & pastane noktalarından biri. Merkezdeki “Öfferl – Wollzeile 31” şubesinde iç kısımda genişçe oturma alanı olduğundan biz buraya “rezervasyon” yaptırıp öyle geldik. Tezgahtaki fırın ürünlerinden tatlı (fruchtplunder himbeer vanilla) seçimi, menüsünden de tost (bio kasesandwich) ve ekmek üstü (bio roggen schnittlauchbrot) seçimleri yaptık. Tatlısının tadı damağımda. Kahveleri lezzetliydi. Kahvaltı için gelmenizi öneririm ama gün içinde uğrayıp kahve & tatlı noktası da yapabilirsiniz tabii.
2. Ährnst: Viyana’da yediğim en iyi kruvasanlar buradaydı. Hatta yediğimiz en iyi kruvasan listesinde ilk 3’te yer aldığını söyleyebilirim. İlk 3 sürekli kendi içinde değişiyor ama 3’te kesin 😀 Ayrıca burası tam bi delicious gem noktası ya! Gizli kalmış bir noktada, dışarıdan gördüğünüzde asla içeride böyle lezzetli şeyler olacağını düşünmezsiniz. O yüzden ancak bilerek gidilebilecek bir mekan. Çünkü aslında bir şarküteri & market dükkanında kendilerine ayrılmış bir bölümde birkaç gün ve birkaç saatlik servis veriyorlar. Açık olduğu günler değişken ama genelde çarşamba perşembe cuma cumartesi günleri 08:00-09:00 gibi açık. Gitmeden kontrol edersiniz google maps üzerinden, güncel bilgi alıp yola çıkmanızı öneririm. Ama siz kapanış saatini çok da dikkate almayın, ürünler öğlene kadar bittiği için erkenden gitmeye bakın derim. Bu arada biz kuşkonmazlı, fıstıklı ve bademli kruvasanlarından yedik ve hepsine bayıldık. Hatta dönüş günü uğrayıp paket aldık ve uçakta da yedik:D İçeride ve dışarıda oturma alanı var ama ayak üstü yemeğe müsait bir alan düşünebilirsiniz. Daha uzunca ve sakince oturup yemek isterseniz buradan paket alıp Esterházypark’ına gidebilirsiniz, oldukça yakın.
3. Motto Brot: Burası da Viyana’nın öne çıkan fırınlarından biri. Tek şubesi ve cadde üzerinde açık alanda da genişçe oturma alanı var. Bademli kruvasan ve “kirsch plunder” adlı nefis lezzetli tatlı ürününü aldık. Yanına da doyurucu olması için tezgahtan ıspanaklı kiş tercih ettik. Dışarıdaki oturma alanları henüz açılmadığı (09.00 itibariyle açılıyormuş, 08:00’de fırın açılsa bile) için biz oturamadık. O nedenle de biraz pratik ürünler seçip size de önerdiğim yakınındaki “Esterházypark”a gittik ve masaların olduğu bölümde oturup kahvaltımızı yaptık.
4. Joseph Brot: Burası şehir merkezinin biraz dışında ama yine önerdiğim tarihi yapı ve müzelerin de olduğu başka bir merkeze yakın. O yüzden bu konuma geldiğinizde en iyi seçenek buraya gelmek olacak, listenizde olsun mutlaka diyebilirim. Burada fırın ürünlerinin yanında güzel olan diğer şey ise Kopenhag’ın sevdiğim kahve üreticisi “Coffee Collective” kahvesini bulmak oldu. Gerçekten günün sürpriziydi ve mekana girdiğimde kahve işbirliğini görünce direkt oturmaya karar verdik. Tezgahtan tatlı ve tuzlu seçimler yapıp bir öğle atıştırması yaptık ama kahvaltı için de menüsünde iyi seçenekler vardı. Kahvesi zaten leziz!
5. L’amour du Pain: Dışarıda ve içeride oturma alanları olan, viyana önerilerini sorduğumda bana en çok söylenen yerlerden biriydi burası. Açıkçası çok daha lezzetli olmasını bekledim sanırım bu sebeple ama Ahrsnt sonrası hiçbir mekanın fazla şansı yoktu diyebilirim. Yine de kesinlikle lezzetli bir kruvasan yedik. Bademli kruvasan ve pain au chocolate tercih etmiştik. Eğer giderseniz bademli kruvasanı seçmenizi öneririm. Bir de sadece kruvasan değil sandviçler, tatlılar, ekmek çeşitleriyle dolu bir tezgahı da olduğunu da söylemeliyim. Özellikle tatlıları çok iyi duruyordu, onlar da aklınızda olsun. Pazar ve pazartesi günleri kapalı.
6. No Panic Coffee: Viyana’da iki şubesi olduğu için yolunuzun üzerinde mutlaka denk geleceğinizi düşündüğüm iyi bir kahveci No Panic Coffee. İsimden de anlaşılacağı üzere daha uzun vakit geçirmeli, çalışmaya uygun bir mekan tasarlamışlar bence. Mekanda çok Nordik havası vardı açıkçası sonra kahvelerini görünce tamam dedim, sen iyi bir kahvecisin. Kopenhag’da birçok mekanda içtiğimiz Prolog Coffee’yi kullanıyorlardı burada, o yüzden içim rahat bir şekilde kahvemi aldım yola devam ettim. Kopenhag kahveleri ne çok yayılmış burada, bir nedeni vardır kesin. Başka şehirlerde ülkelerde böyle denk gelmemiştim, tesadüftür belki sadece ama güzel bir tesadüf olduğu kesin.
7. Treu 1080: Burası bir fırın değil ama kahvaltı tabaklarıyla popüler bir kahvaltı noktası. Eğer İstanbul’da yediğimiz kahvaltı tabaklarına daha benzer şeyler yemek isterseniz burayı mutlaka kaydedin. Biz egg benedict ve french toast tercih ettik ikisini de çok beğendik. Zaten kendileri Viyana’nın eskilerinden Drechsler ve Ramasuri mekanlarının kurucularının yeni mekanı. Hangisinde yer bulursanız, rotanızın üzerinde olursa onu tercih edin bence, hepsi birbirine benzer menülere sahip olduğundan benzer memnuniyette olacağınızı düşünüyorum. Buranın diğer mekanlarla karşılaştırıldığında en güzel yanlarından biri ise kilisenin önündeki açık alanda oturma imkanı sunması. Belki bu sebeple tercih edebilirsiniz ama hava şartları sebebiyle bize kısmet olmadı. İç mekan da yine kilise manzarası sunan keyifli bir oturma alanı sunduğu için bizi mutlu etti neyse ki. Unutmadan biz buraya rezervasyonla geldik, size de öneririm. Özellikle yaz aylarında bahçe tercih etmek isterseniz rezervasyonla hareket etmek faydanıza olur.
- Deneyimleme fırsatı bulamadığım ama listemde olan diğer kahveciler ise; Kafemilk, Goldener papagei, Coffee Pirates, Empress Coffee, Das Tho!
- Daha geniş kahvaltı seçeneği sunan ve listemde olan diğer mekanlar ise; Erich, Ulrich, Drechsler Wienzeile, Ramasuri, Bouvier!
Restoran:
1. Figlmüller: Viyana’da schnitzel diyince ilk akla gelen yerlerden, çok turistik ama çok da yerlisinin sevdiği bir mekan Figlmüller! Açık konuşacağım overrated bir mekan olduğunu düşünüyordum. Aşırı yanılmışım, gerçekten çok lezzetli ve övgüleri hakeden bir yermiş.
Biz ilk şubesine çok yakın açılan Bäckerstraß şubesi için seyahatimizden 3 hafta önce bakıp kısıtlı gün ve saatler içerisinden zar zor yer bulup rezervasyon yaptırdık. Yani daha zaman var demeden programınızı yapmanızı öneririm baştan. Web sitesi üzerinden şube seçerek ilerleyebilirsiniz oldukça kolay bir sistemleri vardı zaten. İlk şubesine yer bulamayınca biraz üzülmüştüm açıkçası ama bence gittiğimiz şube çok daha iyi bir seçimdi. Fiyatlar standart üstü olunca iyi yemek hizmeti de olsa mekanın da daha etkileyici olmasını istiyorum sanırım. Bu nedenle bu yeni ama ilk şubeyle benzer tasarımdaki yeri çok sevdim. Şık, zarif ve ilk şubenin nostaljisine uygun tasarımdaydı. İçi oldukça büyük ve bir labirent gibi oda oda düzene sahip.
Yine bu konseptte karşınıza çıkacak Lugeck de Figlmüller markası aslında. Son zamanlarda bir de on the go konseptinde burger seçeneği sunan “Brioche und Brösel”i de kurdular. Belki daha pratik bir seçenek olarak değerlendirebilirsiniz.
Biz schnitzel ve cordon bleu aldık. Böylece farklı lezzetlerini denemiş olduk. Schnitzel dana seçimi yapmıştık 2 parça halinde gelmesi paylaşımı da kolaylaştırdı tabi. İkisini de çok beğendik ama yine gitsem ilk tercihim schnitzel olur. Yanına söylediğimiz patates salatası ise efsaneydi. Bütün övgüleri sıralayabilirim kendisine bayıldım, tatlı ekşili müthiş bir sosu vardı, mutlaka yan ürün olarak ekleyin derim.
2. Kikko Bā: Viyana’da Asya mutfağı konusunda bu kadar iyi seçenek olduğunu tahmin etmemiştim. Araştırırken hem Michelin yıldızlı hem de Gault Millau listesinde olan Mochi’ye denk geldim. Fakat seyahatimize 2 hafta olmasına rağmen rezervasyon yaptırma çabalarım karşılık bulamadı, ben de yine kurucularının yani aynı grubun markası olan Kikko’ya yöneldim. Onlar için de rezervasyon kolay olmadı, yedek listeden rezervasyon sırası yakaladım. Yani burası da eğer ilginizi çektiyse hemen rezervasyon yaptırın, kenarda kalsın sonra vazgeçerseniz iptal edersiniz. Neyse devam edelim detaylarına.
Mekanın içi oldukça küçük ama sıkışık hissetmeden çok keyifle oturduk. Bir yandan pub gibi ama kesinlikle fine dine konseptinde bir mekan. Zaten burası da Gault Millau öneri listesinde. Menü 3-4 çeşit ortaya söylemeye çok müsait. Her birini denemek istediğimiz için ve mekanda da anlatırken bize böyle önerdikleri için birkaç çeşit söyledik. Asya mutfağına özgü “bing bread ekmeği ve humus” ile aslında bizde yaz sofralarının sevilen tabaklarından köy biberi kızartmasına benzer “pimientos miso hollandaise” masaya ilk gelenler oldu. Daha sonra mantarlı sandviç yani “partobello sando” ile daha doyurucu bir seçim yapıp yanına aldığımız kuşkonmazlı salatamız “white asparagus salad” ile devam ettik. Yanına Mochi ile ortak olan şaraplarını ve lokal biraları Kirin’i tercih ettik. İkimiz de seçimlerle mutluyduk ve memnuniyetle ayrıldık mekandan.
3. Skopik & Lohn: Viyana’ya gittiğinizde mutlaka gitmenizi önereceğim restoranlar listesinde ilk sırada Skopik & Lohn yer alıyor. Michelin listesinde yer almasıyla keşfedip hemen rezervasyon yaptırmıştım.
Bir tereyağ ne kadar güzel olabilirse o kadar güzel bir “Brot & butter” söyledik. Yanına da yine başlangıçlardan “burrata” kondurduk. Bu ikiliden sonra ana yemek olarak seçtiğimiz “wiener schnitzel”; dana schnitzel, patates salatası ve reçelle servis edildi. Bir de tadını asla unutamayacağım trüflü “gnocchi” söyledik. Bence yediğimiz her şey lezizdi, bu menüyü direkt öneririm. Yanına beyaz şarapla nefis bir uyum yakaladık.
Mekanın hem dışarıda hem içeride oturma alanı var. Yazın dışarıda oturmak istersiniz eminim ama iç ambiyansı o kadar güzel kiii burayı da bir düşünün derim. Avusturya lezzetlerini bistro havasında sunarken, duvarlardaki tasarımla sizi kendine çekiyor resmen. Sanatçı Otto Zitko’ya ait bu esere bakarken çizgilerin büyüsüne kapılmamak elde değil. Michelin Guide 2023 listesinde olmasının sebebini yemeklerden servise, ambiyanstan temizliğe kadar her yönden hissediyorsunuz. Seviceğinize çok eminim.
- Akşam yemeği için deneyimleme fırsatı bulamadığımız ama yine listemin üst sıralarında olan mekanlar ise şöyle: Mochi, Cucina Itameshi, Cop Vienna, Café Caché, Seven North Restaurant, MAST Weinbistro, Pastamara, Lugeck, Heindl’s.
- Akşam yemeğini biraz sokak lezzeti konseptinde deneyimlemek isterseniz de listemde olan mekanlar şöyleydi: XO Grill, Pizza Mari, Brioche und Brösel, Miznon Vienna, Smashbox, omk, Bao Bar, Bitzinger, Alles Wurscht. Burger, hotdog, sushi, pizza gibi farklı lezzetleri bulabileceğiniz önerilerime göz atıp ister akşam yemeği ister gün ortasında tercih edebilirsiniz. XO Grill ve Pizza Mari’yi deneyimlemiştik biz fakat illa gidin diyebileceğim kadar leziz seçenekler olmadığını söyleyebilirim. O yüzden de fazla detay paylaşmayacağım ama instagram story’lerimde yorumlarıma denk gelebilirsiniz.
- Eğer akşam yemeğinden sonra bar konseptinde mekanlarla Viyana gece hayatına geçmek isterseniz de lokallerin izini sürerken denk geldiğim ve listeme aldıklarımı sizinle paylaşabilirim: Loup-Garou, Loos American Bar, Chapel Bar, Cayo Coco, R&Bar, Salm Braeu. Biz : Loup-Garou’da şarap içmiştik. İç mekanda rezervasyon yaptırmama rağmen gittiğimizde rezervasyon hatası yaptıklarını söyledikleri ve telafi etme çabasında olmamaları biraz hayal kırıklığı olduğu için fazlaca övemeyeceğim ama yine de listenizde olsun diyebilirim.
Viyana rehberini sizin için özetlerken ne kadar özlediğimi fark ettim. Viyana’nın büyüsü, ayrıldıktan sonra bile sizinle kalacak diyebilirim, benim için tam olarak böyle oldu. Umuyorum siz de aynı keyifle gezersiniz. Paylaştığım bilgilerin seyahat planlamanızı kolaylaştırmasını ve harika bir deneyimle dönmenizi diliyorum. Şehri keşfederken, güzel anlarınızı benimle instagram mesajları üzerinden paylaşmanızı da çok isterim. Sizinle şehri tekrar geziyor gibi hissediyorum ve önerilerimin faydalı olduğunu görmek beni çok mutlu ediyor! İyi seyahatler, Viyana sizi bekliyor!